Üçüncü Yol olarak sadece yazılı, basılı mücadele vermiyoruz. Düşünsel ve eylemsel mücadelenin birbirini tamamladığında bir anlam ifade edeceğini düşünüyoruz. Kavramların içini “kavramlara takılmayalım” diyenlerin koruması altında boşaltanlara inat kavramlara takılıyoruz. Çünkü biz takılmazsak birileri çarpıtıp kullanıyor.
O sebeple de kavramların içini nasıl doldurduğumuzu belirtmeyi, neyi neden yapıp neyi neden ve hangi bakışla savunduğumuzu açıklayabilmek için elzem görüyoruz. Bu sebeple önce kendimize sorup kendimiz yanıtlayalım:
Bizim için eylemsellik nedir?
Eylemsellik demek sadece sokakta olmak demek değildir. Yeri geldiğinde adam adama, yeri geldiğinde “makam makama” yeri geldiğinde alan alana baskı uygulayabilmektir de aynı zamanda eylemsellik. Pratik, doğru ve tamamlanmış teorik birikimlerin, uzun vadeli planların sonucunda başarılı olma ihtimaline yakınlaşır. Aksi halde kan gül kurtarılır ya da eylemsellik, kişi ve kurumlar için bireysel tatmin aracıdır. Vatansever olduğunu bildiğimiz çeşitli kişi ve oluşumlarla görüşüyor, onlara kaygılarımızı da düşüncelerimizi de doğrularımızı da anlatıyoruz.
Tabi her görüşmemizin fotoğraflarını paylaşmadığımız gibi bazı görüşmelerde insanların bizimle aynı karede görülmelerinin onları bulundukları konumlarda zor durumda bırakabileceğinin de farkındayız. Bu duruma da saygı duyuyoruz.
Çünkü biliyoruz: Korkak olmak ile mevzi korumak ayrı şeylerdir.
Bununla beraber, referandum sürecinde de hem düşünsel hem de eylemsel manada elimizden geleni yapmaya çalıştık. Referandum günü de ekibimizin büyük bir kısmı müşahit olarak da görev aldı.
Referandum sürecinde CHP Genel Merkezinin yaklaşımlarını dahi eleştirirken enerji çalmaması adına bu yazıları “17 Nisan’a notlar” diye aktarıp her yazının başında ekledik:
(Bu seri, 17 Nisan itibarıyla uygulamaya geçildiğinde yapılması gerekenleri de bazı kişileri de unutmamak için yazılmaktadır.) [1]
Birçok şeye sustuk, olumsuz etki yaratmasın diye.
Fakat artık susma günü değil. Ülkemiz, cumhuriyetimiz elimizden kayıyor. İnanılmaz bir toplumsal mücadele oluştu, evet. Fakat bu mücadeleyi nitelikli ve etkili kılacak olan, doğru kişilerin bu kitleye yönlendirici olması ve doğru kişilerden oluşan bir kurmay kadrosunun oluşmasıdır.
O yüzden öncelikle muhalefet son dönemlerde olduğu gibi emparyalizm ve uzantıları tarafından değil, Kemalistler, Cumhuriyetçiler, Milliyetçiler tarafından şekillendirilmelidir.
Mevcut CHP Genel Merkezinin bu işi başaramayacağını görebilmek, kitlesine de bu mücadele dinamizmini aşılayamadığını göstermek için referandum gününe dair bir şeyleri anlatmak istiyorum.
Referandum günü sabah 9 civarı telefonum çaldı. Arayan, CHP’ye yıllarını vermiş, Kılıçdaroğlu döneminde de -evet, her görüşe açık olan Kılıçdaroğlu döneminde- siyasi görüşünden, Kemalist olmasından ötürü defalarca disipline sevk edilmiş birisiydi.
Dediği şey şuydu:
“Çağdaş, CHP’nin müşahitlerinin çoğu ortada yok. 20 sınıf var burada, 13 tanesinin müşahidi gelmemiş. Birisine ulaştık dediği şuydu:
“Seçim olunca pazartesi de tatilmiş. Ben de çocuğu alayım da denize kenarına götüreyim diye şehir dışına çıktım.”
Neyse olur öyle tek tük dedik ve kapattım telefonu.
Üçüncü Yol Dönem Sözcüsü Mehmet Anıl Parlak ile oyumuzu kullandık. Eve döndük ama içimiz rahat etmiyor. saat 17’ye doğru geri oy kullandığımız okula gittik. CHP yetkilisi olduğunu anladığımız kişiye gidip dedik ki “Bizler Kemalistiz, yapabileceğimiz bir şey varsa yardımcı olalım. Müşahidi olmayan sınıflar varsa bizleri o sınıflara yönlendirin.
Bir sürü boş sınıf olunca bizi hemen yönlendirdiler. Okul, CHP’nin kalesi olan Çankaya’da. Üç-dört tane görevli dışında yetkili kimse yok. CHP’nin okula koyduğu bu yetkililer ise iyi niyetli ama durumu yönetmekten uzak.
Müşahit kartlarını aldık. Sınıfları geziyoruz. Müşahitlere hiçbir bilgilendirme yapılmadığını bu kişilerin sordukları sorulardaki konuya uzaklık mesafesinden anlıyoruz. Bu kişilerin, mevcut yetkililer tarafından da tanınmadığını, o yetkililer tarafından yönlendirildiğim sınıfta zaten bir CHP müşahidi olduğunu sınıfta sayım bitince o görevlilerle beraber fark etmemizden anlıyoruz!
Her parti müşahitler için özel kartlar bastırmış. Yanımda AKP temsilcisi duruyor. Kartta seçim tarihinden tut, geçerli oy hanesine kadar her şey var. CHP ise sadece evet ya da hayır oyunun yazılabileceği bir fotokopi veriyor ama müşahit sayısı kadar kalem bile yok. Yaklaşık bir 15 dakika kalem arıyoruz.
Sayımlar bitiyor, bu sırada okul müdürü nedeni açıklamadan tutanakların kapılara asılmayacağını söylüyor. CHP’lilerden ses yok, tam bu sırada hiçbir partiden olmayan, sadece vatandaşlık kaygısıyla oraya gelen bir hanımefendi ortalığı ayağa kaldırıyor, “Burada CHP görevlisi yok mu!” diye. Bakıyoruz CHP’lilerden ses yok, o ablayla ikimiz başlıyoruz tek tek sınıf kapılarına tutanaklarını astırmaya. Okul görevlisi sürekli kayboluyor. Biz yetkiliyi ararken birisinin sınıf kapılarından birisinde duran tutanağı alıp kaçtığını orada partili olmayan başka bir gönüllüden öğreniyoruz. Başlıyoruz tutanağı ve o kişiyi aramaya. Sonra bir bakıyoruz ki bu kişiler YSK aracına bindirilmiş, oy pusulaları ve tutanaklarla gidiyor. Bunun üzerine arabanın hareket etmesine mani olup o kaybolan tutanağın sınıfındaki görevliyi araçtan indirip yönlendirmesi ile tutanağı alıyoruz.
Sonra tüm sınıfların tutanaklarını tek tek o abla T3’e yüklüyor, okuldan ayrılıyoruz. Etrafta sayıma gözlemci olmayan çalışanlar içinde CHP’li amcalar, teyzeler, ablalar, abiler kimse yok. Dışarıdan görsen hayatta siyasetle işi olmaz diyeceğin genç çocuklar takip ediyorlar. Daha fazlasını da yapmak istiyorlar ama onları yönlendirecek kimse de yok.
Üstelik bu durum, CHP’nin güçlü ve CHP’lilerin yoğun yaşadığı yerde oluyor.
***
Referandum sürecinde ve referandum günü üstüne düşeni yapamayan belki de yapmayan muhalefet partisi genel merkezleri ile de liderleri ile de önümüzdeki zor süreç yürütülemez.
Bu sürecin öncüsü halktır. Bundan sonra da halkın gerçek ve doğal temsilcileriyle önderleri ile yürünme, mücadele edilmelidir.
Şimdi zamanı değil diye diye kaybettiğimiz vakit ve değerlerimizden ödün ortadadır.
Ülkenin gidişatından memnun olmayan ve çözümü de partisinde gören CHP seçmenleri önce, partilerinin en yüksek oy aldığı dönemde Kültür Bakanlığı yapan, Cumhuriyet Şehidi Ahmet Taner Kışlalı’nın sözlerini hatırlamalı;
“Peki CHP’ye nasıl sahip çıkabiliriz?
Yanlışlarını ve o yanlışları savunanları eleştirerek!
Doğrularına ve o doğruların arkasında olanlara destek vererek!
Bu köşede hep aynı şeyi savunduk: ‘Ya Altıok’lu bayraktan vazgeçin ya da o bayrağa ve isme layık olun!’ diye…
Ama CHP ondan vazgeçemiyor; çünkü vazgeçerse tümden biteceğinin farkında!
Biz de CHP’den vazgeçemiyoruz… Çünkü o isimden ve bayraktan vazgeçemeyen insanlarımızın, bu toplum için ne ölçüde önem taşıdığının farkındayız.” [2]
sonra da kendisine sormalıdır:
ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
18 NİSAN 2017
DİPÇE
[1] http://ucuncuyol1919.com/2017/03/16/17-nisana-notlar-4/
[2] Ahmet Taner Kışlalı, CHP’ye Sahip Çıkmak – Cumhuriyet / (11 Eylül 1998)
Yorum Ekle