Cumhuriyet gazetesindeki 29 Mayıs 1981 tarihli yazısında İlhan Selçuk, pek ayırdına varılmayan bir durumun altını çizer:
“Osmanlı döneminde ‘yurt’ yoktu, ‘mülk’ vardı. Vatan kavramı Namık Kemal’le birlikte aydınımızın bilincine işlemiştir. ‘Mülk’ fethedilen yerdir, ‘yurt’ bir ulusun üstünde yaşadığı topraklardır. ‘Mülk’ün sınırları belirsizdir, yurdun sınırları bellidir. Bizim sınırlarımız uluslaşma sürecimizde ve bağımsızlık savaşı tarihimizde ‘Misak-ı Milli’ ile saptanmış, nice kanlar pahasına çizilmiştir. Atatürkçülük, mülkten yurda geçiş bilincinin aydınlanmasında pekişir.”
***

Tarihin birinci kuralı, olayları dönemin şartlarına göre değerlendirmektir.
İşte o Misak-ı Milli ile dökülen kanın masada resmiyet kazanması, kabul edilmesidir Lozan.
Efendilerinin izin verdiği ölçüde dünya lideri pozu kesebilenlerden “yerli” ve “milli” kahraman yaratanlar, kahramanlarının bağlarını görmeyen ya da görmek istemeyenler bu gerçeği anlayamazlar.
Hakları ihlal edildiğinde haklarını ihlal edenler için “onlarla savaşacak halimiz yok” diyenler de anlayamaz bu zaferin büyüklüğünü, elinde bıçağıyla senin canına kastedenlerin elindeki bıçağı alıp, kalem verip sonra masaya oturtarak imzala demeyi ve onlara istediklerini imzalatmayı.
Çünkü Kemalist devrimin zaferleri ve destanları, karşı devrimci güruhun hayallerinin bile ötesindedir.
Uluslaşmadan nasibini alamayanlar, ülke topraklarını vatan değil de kendilerine parsellenmiş mülk görenler, vatan kavramıyla barışık olamadıklarından “yurt”, “yurttaşlık” kavramını ümmetçiliklerine tehdit görenler; muasır medeniyet seviyesine ulaşma çabasını üstelik de muasır medeniyetlerin elinden alan bu tarz anlaşmaları idrak edemezler, ettikleri ölçüde de rahatsız olur, sahibinin sesi olarak alabildiğine saldırmaya çalışırlar, kuduz köpekler gibi.
Fazla mı sert oldu?
Evet.
Ne yapacaktık?
…
Bu gibilerin yaratmak istediği algıya rağmen, Lozan neydi?
Vatanın vatan olduğunu yedi düvele kabul ettirmekti…
Vatan “sevgisiydi”, “emekti.”
O sevginin önce bin bir emekle mücadeleye, sonra başarıya dönüşmesi, sonra da o başarının yedi düvele dikte ettirilmesiydi.
O yüzden tekrar soruyoruz; ne yapacaktık?
Bir ulusun tapusuna laf etme cürretini gösterenleri nezaket çerçevesinde mi rencide edecektik?
Tabi ki hayır.
Başta Lozan’ı imzalamayan ülkenin uzantıları olmak üzere bizi yeniden Lozan imzalayacak şartlara sürükleyenlere lanet, Lozan’ı imzalayan, imzalatan kahramanlara minnet ve saygıyla…
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
24 TEMMUZ 2017
Yorum Ekle