Değerlendirmemizin öznesi olacak olan Baskın Oran, üzerinde “YETMEZ! ama EVET!” yazan tişörtle birlikte siyasi bir mevta olduğunu son kez kanıtlamıştı bize 2010 yılında.
Ülkenin o dönemden de beter bir karanlığın içerisine sürüklendiğini fark etmiş olmalı ki benzer bir gayri milli çıkışı yeni bir şey ifade edermiş gibi gerçekleştirmiş.
8 yıl önceki düşünsel konumlanış ile bugün arasında hiçbir niteliksel fark yok.
Neler yaşamıştık 2010’un özellikle sıcak aylarında?
12 Eylül referandumunun içeriğine yönelik tartışmaları görmüştük daha çok. Ve bu tartışmaların bir yerinde hep IQ’su 180’miş gibi yansıtılan Baskın Oran ve benzer nitelikteki kişiler vardı.
Gerçekleşen referandumun “evet” kanadında bulunan koalisyonda yer aldı bu sosyo-nükleer serpintiler. İsimleri entelektüel, demokrat, liberaldi.
Sokakta kimsenin görüşlerini merak etmediği bu güruh her köşe başında yer aldı ve devletin her kademesinden itibar görür hale geldi.
Gazete kuruldu bunlara, ajanslar önlerine serildi. Ve oradan kustular ruhlarındaki irini. Gazeteci oldular, gazetecilere iftira atıp hayatlarının kararmasını ahlaki buldular. Akademisyen oldular, akademisyenlere “statüko köpeği” deyip tasfiyelerine yol açtılar. Ve askerler…
Onlara duydukları nefret, Yezid’in Hüseyin’e duyduğundan az değildi. Çölde susuz bırakarak adam öldürmekle, çoluk çocuğu kılıçtan geçirmekle, tüm bir orduya mütemadiyen haysiyet cellatlığı yapmak arasında nefret ölçüsü açısından ne fark vardı? Bunlar, onur intiharı işleyen birine, “mermiye kafa attı” diyecek kadar aşağılıktılar.
O yılın iğrenç koalisyonunda akıl sahibi bunlardı güya, kalemle cinayet işleyenlerdi… Celladın vücut bulmuş ortağı ise FETÖ… Aynı yerde yazdılar çizdiler, aynı programlarda konuştular, aynı ödülleri aldılar ve aynı şekilde ihanet ettiler.
7-8 yıl sonunda yaptıkları ile katkı sundukları dönüşüm; ülkede can ve mal güvenliğini büyük ölçüde bitirmiş, terör örgütlerini darbe tezgahlayacak hâle getirmiş, hukuku her yönüyle askıya almış, rejimin her yerine rejim düşmanlarını tasallut etmiş, satılmayan ulusal değer bırakmamış vaziyette.
Sırf mâl olunan canların bedeli bile, hafif bir karakter kırıntısı olan bir insanı intihara sürükler. Hadi bilemedin dilsiz kılar. Yahu bu vebalin altında insan kanser olur be.
O denli sosyo-nükleer pislik ki bunlar, ömürleri bile yarılanmamış. Kullanılan uranyum gibi yerin yedi kat dibine gömmek (hukuki mecburiyetten mecazi anlamda ya da…) lâzım bunları zarardan korunmak için.
2018 Türkiye’sinin doğmasında kendilerinde hiç bir sorumluluk görmedikleri gibi, bu günlerde de, zamanında yaptıklarını haklı kılmaya çalışacak ishal sesleri çıkartıyorlar ağızlarından. Fotoğraftaki temsilcileri son örneği. Şöyle diyor son röportajında:
“…
– Bir de 2010’dan bu yana ısrarla gündemde tutulan ‘Yetmez ama Evet’ meselesi var. Bu tepkinin hâlâ sürmesini nasıl yorumluyorsunuz? 2010 referandumuyla hükümetin yargıyı ele geçirdiği yönündeki eleştirilere ne diyorsunuz? Bir özeleştiri verme ihtiyacı duyduğunuz oldu mu ya da oluyor mu?
– Bunun, her ikisi de cehalet ve bağnazlıktan kaynaklanan iki sebebi var:
1) 2010 Referandumunun maddeleri neydi, bu ekibin bundan hiçbir haberi yok. Bunların bütün derdi, AKP’ye vurmak. Ki bu da tepki yaratmaktan başka sonuç vermez.
Oysa AYM’ye bireysel başvuru bu referandumla getirildi (ve şimdi AİHM’den önce tek umudumuz bu yol). Askerî vesayet zayıflatıldı. HSYK’nin kompozisyonu, bütün yargıç ve savcıların oy vermesi sağlanarak demokratikleştirildi.
…
– Bir dönem, “AKP, devlet içindeki çeteleri temizliyor” diyerek desteğinizi açıkladığınız AKP’yi bugün nasıl tanımlarsınız?
– Ben iyi yapanı destekler, kötü yapanı kösteklerim; bu kadar basittir. Her şeyi ak/kara olarak görenleri de aşağılarım, kimse alınmasın.
AKP 2005’e kadar kesinlikle reformcu bir parti idi. 2011’e kadar da bunu kör-topal sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti’nde AKP’nin 2003-2004 yıllarında yaptığı demokratik reformları kimseler yapmamıştır. Kitapta ayrıntısıyla var.
…”
İfadelerin gelişinden dahi anlaşılıyor, vicdani yoksunluk ve bugünlerin sorumluluğunu başka yerlere atma hastalığı.
Tüm bu lafları söyledikten sonra günümüzde yaşanan faşizm için hükümete dokunan sözlerde samimiyet arayabilir miyiz?
2010 yılında “demokratikleştirildi” dediği HSYK’nin atadığı savcılar ve hakimler, insanlık tarihinin en aşağılık davalarını gördüler bu ülkede. Pek çok insanın ölümüne neden olup, en sağlam kurumları itibarsızlaştırdılar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştirecek her adım; o anayasa değişikliği ile güç buldu ve filizlendi.
İşte bu yüzden, bu günler öyle ya da böyle Baskın Oran gibilerin de eseri…
Sadece ihanetle de açıklayamıyoruz bunu, zaten unutmamıştık ama aynı o zamanlarda olduğu gibi midemiz bulandı. Migrenimiz tuttu. Bu utanmazlığı da not ettik.
En başta, kumpas davalarda hayatlarını yitiren yiğitlerin yüzü suyu hürmetine ilk hesap sırası sizde. Hukukun önünde titreyerek itiraf edeceksiniz yaptıklarınızı.
Bu sondan asla kaçamayacaksınız.
Çağatay UNCU
31.03.2018
DİPNOT:
*Türkiye’de ulaşımı engelli olmakla birlikte Baskın Oran’ın söyleşisinin tamamının bulunduğu Ahvalnews sitesine ulaşmak için: https://ahvalnews.com/tr/soylesi/chpnin-buyuk-skandalini-ortbas-etmek-icin-yetmez-ama-evet-diye-cigirisiyorlar
*Haberin tamamı için: http://haber.sol.org.tr/toplum/baskin-oran-piskinlikte-sinir-tanimiyor-akp-2011e-kadar-reformcuydu-233312
Yorum ekle