Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Atatürk döneminin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’yi andığını gördünüz mü hiç?
Hayır, çünkü anmadı.
Reşit Galip’i?
Hayır.
Bu kişi, “Atatürk’ün partisi” iddiasındaki CHP’nin Genel Başkanı olarak saltanatın kaldırılmasının yıl dönümünde bile tek bir söz etmedi.
Ama aynı Kılıçdaroğlu kimin ölüm haberine sessiz kalamamış, açıklama yapma gereği duymuş peki?
Kofi Annan’ın.
Ne demiş?
“Yaşamını yitiren Nobel Barış Ödüllü Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ı, Kıbrıs barışı için verdiği mücadele dolayısıyla hep saygıyla hatırlayacağız.”
KILIÇDAROĞLU’NUN ALGORİTMASI
Yazının başlığında belirttiğimiz durumu tekrardan ve hiç eğip bükmeden açarak anlatalım.
(Böyle aleni ve içeriden ihanet ile karşı karşıya kalındığında ve en az bu durum kadar ağır olan CHP’nin de ulusal çıkarlara karşı mevzi, siper yapılabilmesinin tarifsiz acısı ve öfkesiyle insan; sadece yazmak değil, tank olup dağa çıkmak istiyor ama neyse, biz yine sakin kalmaya çalışalım.)
Bazı sözler, içinde doğrudan söylenmek isteyip de söylenemeyen cümleler, düşünceler barındırır.
Kılıçdaroğlu da bunu ya bu cümlelerle yapar, ya da kendisinin içinden geçenleri söyleyecek insanları partide önemli bir yere getirir, o söylemler tepki çekerse de önce o kişinin bir süre arkasında durur gibi yapar, olmadı onu harcar, belirli bir süre sonra yine aynı şeyleri söyleyecek başka birisini göreve getirir. Kişilerin arkasında durmaz ama fikirlerinin arkasında sonuna kadar durur. Oy, itibar, hatta koltuk kaybetme pahasına.
KIBRIS, EMPERYALİZM VE TÜRKİYE
Emperyalizm, her yeri bölmek isterken neden Kıbrıs’ı birleştirmek istemektedir?
Çünkü burada amaç, Kıbrıs Türklerini Kıbrıs içinde eritmektir.
Kıbrıs’taki Türk nüfusunu da Türk etkisini de yok etmektir.
KKTC ve Türkiye’nin hakları olan doğal zenginlikleri gasp etmektir. Türkiye Türkü’nün ve Kıbrıs Türkü’nün geleceğini çalmaktır.
Algılatılmak istenenin aksine Kıbrıs, Türkiye’nin kamburu değil, nefes borusudur. Devletler için geçmiş karadadır ama gelecek denizdedir, Petro-politiğin önem sırasındaki yerini hidro-politik ve gaz-politiğe bırakmaya başladığı yerde.
İşte bu kapsamda da 2004’te bir “plan” dayatılmıştır.
Türkiye’deki mevcut siyasi iktidarın da o dönem şiddetle desteklediği plan kapsamında iki kesimde de referandum yapıldı. Kıbrıs Türklerinin çoğunluğunun -çeşitli motivasyon unsurlarının da etkisiyle- maalesef evet dediği yerde bu plan, Rum tarafının açgözlülüğüne takıldı, onların referandumda hayır oyu vermesi ile bu plan resmiyet kazanmadı.
İşte o plan Annan Planıdır!
2018 şartlarında emperyalizmin “barış”tan da “demokrasi”den de “özgürlük”ten de ne anladığı açıktır. Esasında bu kavramların mazlum milletlere karşı doğrultulan silaha nasıl susturucu yapıldığı da.
Annan’ın “barış için verdiği” mücadele, Kıbrıs Türkü’nü budama, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs üzerindeki hukuki haklarını ortadan kaldırma mücadelesidir.
Annan, mevzubahis Türkler olduğunda emperyalizmin iyi polisini oynayan BM’nin temsilcisidir.
Annan anabilmek, güzellemek;
“İçimden geçen ‘Türkler Kıbrıs’ta işgalcidir’ demek ama kitlesel hipnoza da rağmen halen CHP Genel Başkanı olduğumdan ötürü söylemediğim şeyler var” demektir.
Kıbrıs meselesinde emperyalizmden ve onların şımarık çocuğu Rumlardan taraf olmak demektir.
Üstelik onca kırıma, katliama, dökülen kanımıza rağmen…
***
Kıbrıs davasının öncülerinden KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Mehmet Ali Birand arasında şöyle bir diyalog geçer:
Mehmet Ali Birand: Efendim, bize Karen Fogg’un çocukları diyorsunuz. Çok gücümüze gidiyor. Sanki o. çocukları diyorsunuz gibi geliyor.
Rauf Denktaş: İyi ya Mehmet Ali Bey, biz de zaten öyle diyemediğimiz için Karen Fogg’un çocukları diyoruz. Anladığın için tebrik ederim.
(Bahsedilen Karen Fogg, tepeden tırnağa Türk düşmanlığından ibaret olan dönemin AB Türkiye temsilcisi. AB Temsilciliğini paravan gibi kullanmak suretiyle Türkiye karşıtı legal-illegal her hareketi desteklemekten çekinmeyen küstah, kaba kişi’lik.)
***
Kılıçdaroğlu, vatanseverlerin sinir uçlarında turistik gezisini sürdürmeye kararlı. Kim bilir belki de ancak bu şekilde birilerinin desteğini almaya devam edip, partinin neredeyse tüm aşamalarında istenmediği halde koltuğunu koruyabileceğinin farkında olduğundandır.
Bu hesaplar kendisini bağlar.
Ama mesele Türkiye ve KKTC’nin çıkarları olduğunda biz yine vurgulayalım, hem de konunun ciddiyeti açısından hiç olmadığı kadar sert biçimde:
KKTC Türkiye’nin kırmızı çizgisidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalması için de böyle olmak zorundadır.
Doğu Akdeniz’in giderek ısındığı ve birilerinin Türkiye’yi, KKTC’yi devre dışı bırakmak için fırsat kolladığı yerde “dolaylılığı” bile seyrelmiş bir içerikle Türkiye düşmanlarının yanında konumlanmanın, onlara destek ve böyle hayatı konular üzerinden emperyalizme “Beni de deliğe süpürmeyin” mesajı vermenin, kısacası Denktaş’ın dediği gibi “Karen Fogg Çocukluğu” yapmanın bir alemi yok.
Tam bağımsızlığın, çözümün, gerçek anlamda barışın ve gerçek refahın denizcileşmekte; “mavi vatan”daki haklarımıza sahip çıkmakla mümkün olabileceğinin farkında olanlar olarak Türkiye’nin ve KKTC’nin, anasının ak sütü gibi helal olan çıkarlarını sonuna kadar savunacağız.
Hem dahili hem de harici bedhahlara karşı;
Her zaman ve her yerde!
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
19 AĞUSTOS 2018
Yorum ekle