Bir an için kapatın gözlerinizi.
Zamanda değil bizzat tarihin akrep ve yelkovanı arasında bir yolculuğa çıkın. Merak etmeyin öyle çok uzağa değil, sadece bir asır öncesine gideceğiz birlikte.
26 Ağustos sabahında Kocatepe’de var edin kendinizi…
Siperlerde birbirleriyle helalleşen kahramanların arasında dolaşın. Ölümü korkutan cesaretleriyle birazdan bu memleketin bağımsızlığına ve geleceğine düşecekleri şerhi hissedin damarlarınızda. Sonra kaldırın başınızı yükseklere ve bakın oraya…
Başında kalpağı, elinde sigarası, yüzündeki düşünceli ifadesi ama bir o kadar da kendisinden emin mavi gözlü devi görün. Yanı başındaki kurmaylarıyla yaptıkları son konuşmalara, tarihin en keskin virajlarından birine şahit olun. Şöyle bir bakın etrafınıza son kez…
Birazdan gökyüzünü dolduracak barut ve kan kokusu öncesinde, orada, bizler için, bu memleketin bağımsızlığı için kanını ve canını hiç düşünmeden ortaya koyacak olan o kahramanları bir kez daha dikkatle inceleyin.
Yoklukla, yoksullukla, dişten tırnaktan artırılarak, gece gündüz demeden, tam bir yıl süren hazırlığın sonucuna, orada bulunan tüm kahramanlarla beraber tanıklık edin.
Sonra, Saltanatın kaldırılmasından, Cumhuriyet’in ilanına kadar tüm zaferlere, akabinde Cumhuriyet’in ve Atatürk Devrimlerinin temel taşını oluşturan 3 Mart 1924 Devrim Yasalarına ve daha nicesine bir bir mavi gözlü devle beraber tanıklık edin.
Kadın öğretmenlerle yan yana oturmayı kendisine aykırı gören zihniyete kız ve erkek çocuklarının birlikte akla, bilime dayalı eğitim alacaklarını; eskiyen ve çürüyen tüm kurumların yerine, yeni ve çağdaş Cumhuriyet kurumlarının inşa edildiğini haykırdığımız o yıllara tanıklık edin.
Ve şimdi…
Açın gözlerinizi.
Tarikat ve cemaat kıskacına alınmış bir ülkenin gerçek koridorunda, akıl ve bilime sırtını dönmüş, değerlerini yitirmiş, gün geçtikçe yozlaşan; yozlaştıkça dibe batan bir memleketi ve toplumu teneffüs edin. Yurtlarında çocuklarına tecavüz edilen, ülkenin temel değerlerinin bir bir neredeyse her kesimce çiğnendiği, toplumun önemli bir bölümünün yoksullukla her şeye boyun eğer hale getirildiği, sinsice ilerleyen hastalığa vücudun reaksiyon gösteremediği günümüze gelin.
Nasıl, canınızı acıttı değil mi?
Evet hanımlar beyler…
Bugün, 3 Mart 1924 Devrim Yasalarının kabul edilişinin 96. yıl dönümü…
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan bu yasalar; Hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması; yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması ve Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası’dır.
Tıpkı 96 yıl önce bizi Asya’nın ortasında haykırıldığı gibi “titretip özümüze döndüren” yasaların, günümüzde bir bir örselendiği, hedef alındığı bir döneme hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Türk ulusunu hayata bağlayan, Türk ulusunu ulus yapan bu gerçeklerle bağımızı zayıflatmak, koparmak isteyenler şunu iyi biliyorlar ki; Türk’ün titreyip kendisine dönmesi demek Vahabileşmemesi ve Orta Doğululaşmaması demektir. Cehalete ve karanlığa her alanda savaş açması, akla ve bilime bağlı kalması demektir. Liyakati, ahlaki ve etik değerleri her zaman önde tutması demektir.
Öyleyse çözüm de buradadır. 3 Mart nezdinde tüm Atatürk devrimlerinin, Cumhuriyet değerlerinin bekçisi değil; öncüsüyüz. Üçüncü Yol olarak bunu haykırıyoruz. Tüm Türk ulusunu da bu haykırışa ortak olmaya çağırıyoruz. Bizler biliyoruz ki “üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, bizim ilimizi töremizi kimse bozamaz.”
Türk ulusu olarak titreyip özümüze dönelim!
Üçüncü Yol
3 Mart 2020
Yorum ekle