Tarihin, ondan gerekli dersleri çıkarmayanlar için ne kadar acımasız ama bir o kadar da iyi bir öğretmen olduğunu yaşayarak görüyoruz. Bir gerçekten kaçış yok: Temel sorunları gündelik çözümlerle öteledikçe fatura önümüze tekrardan geliyor, gerçeklerle yüzleşmeme faizi de eklenerek.
Sağlık Bakanlığı, Korona ile mücadelenin sloganını “Sorun küresel, mücadele ulusal” olarak belirlemiş. Ülkeyi yönetenlerin başı sıkıştığında “ulus”a, “ulusal”a sığınmasını başka yazının konusu olarak not alıp esas konuya gelelim.
Korona tehlikesi ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığının çabası, performansı muhalif kesimlerin bile önemli bir kısmı tarafından takdir ediliyor-du. Ediliyor”du” çünkü Umre’den gelenlerle ilgili yaşanan gelişmeler, genel görüşün seyrini değiştirdi.
Korona tehdidine dair gerekli radikal önlemleri birçok ülkeden daha önce uygulamaya koyan Sağlık Bakanlığı, konu Umre’den dönenler olunca “ricacı” olmaktan öteye gitmedi ya da gidemedi. Sosyal medya üzerinden ortaya çıkan Umre’den dönenlerin dikkatsiz ve özensiz tavrı, yine sosyal medya üzerinden kamuoyu tepkisi yaratınca bakanlık çözümü yurtları karantina alanı yapmakta buldu. Fakat yurtta kalan çocukları gecenin bir yarısı, hiçbir bilgilendirme yapmadan yurtlardan çıkararak! Bakanlığın bu konuda hazırlığının olmadığını, mağdur öğrencilerin paylaşımlarının yanı sıra muhalif büyükşehir belediyeleri hakkında bilgi veren Büyükşehir Çalışıyor(*) sayfasındaki şu iletiler ve görsellerden de anlıyoruz:
“Umre’den dönenlerin karantinaya alınacağı Ankara’daki bazı öğrenci yurtları gece saat 04.30’da boşaltıldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi, çok sayıda belediye otobüsünü gece saatlerinde hazır ederek öğrencilerin yurtlardan tahliyesini sağladı.” [1]
“Umre kafilelerinin nakli için kullanılan EGO otobüsleri uluslararası standartlara göre dezenfekte ediliyor.” [2]
“Esenboğa Havalimanı’na inen umre kafileleri Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından tahsis edilen otobüslerle Gölbaşı’nda boşaltılan yurtlara nakledildi. Yurtlar ve nakilde kullanılan otobüsler Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından sık sık dezenfekte ediliyor.” [3]
“Gece servis olmamasına rağmen “bir saat içinde” organize olup, onlarca otobüsle binlerce öğrenciyi Gölbaşı Yurdu’ndan Ankara’daki diğer yurtlara nakleden, Esenboğa’ya inen binlerce Umreciyi de Gölbaşı Yurdu’na nakleden Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü’nü tebrik ediyoruz.” [4]

“Bu gece yaklaşık 10 bin kişilik transferi birkaç saat içinde gerçekleştiren EGO otobüsleri sık sık dezenfekte edildi. Karantina transferlerinde kullanılan araçlar detaylı dezenfeksiyon işleminden geçirilip tamamen sterilize edilmeden normal seferlerde kullanılmıyor.” [5]

“Mesai saatleri dışında gelişen bu acil transfer için fedakarlıkla göreve koşan EGO şoförlerinin enfekte olmaması için özel kıyafet ve maske önlemi alındı. Binlerce kişilik acil transferi birkaç saatte, kazasız belasız başarıyla tamamlayan EGO personelini tebrik ediyoruz.” [6]

“Umreden dönenlerin karantinaya alındığı Gölbaşı Öğrenci Yurtları, ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın talimatıyla ABB Belpa A.Ş. ekiplerince dezenfekte ve sterilize edildi. Belpa ekiplerini binlerce m2’lik alanda yaptıkları hummalı çalışmadan ötürü tebrik ediyoruz.” [7]

NET TAVIR AL(A)MAMAK
Dün gece(15.03.2020) Sağlık Bakanın vaka sayısının 18’e çıktığını söylemesi üzerine gözler bir kez daha Diyanet İşleri Başkanlığına çevrildi. Umre meselesinde vatandaşları “Lütfen” serbestliğiyle ve “Kul hakkı” tarzı dinsel vurgu üzerinden yönlendirmeye çalışmakla yetinen ve Umre’den dönen 21 bin kişinin(Yukarıdaki sayfa 10 bin civarı kişinin karantinaya alındığını belirtiyor.) ne kadarının karantinaya alındığına dair net ve ikna edici bir açıklama yap(a)mayan Diyanet, en sonunda cami ve mescitlerle ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Yaşanan bu olağanüstü durum dikkate alındığında cami ve mescitlerde namazların cemaatle kılınmaya devam edilmesi halinde virüsün yayılma riskinin artabileceği anlaşılmaktadır. Cuma namazı başta olmak üzere cami ve mescitlerde cemaatle namaza ara verilmesi gerekli hale gelmiştir. Bu süreçte cuma namazı yerine öğle namazının kılınması yeterlidir. Ezanların okunmasına devam edilmesi, camilerin açık bulundurulmasının uygun olacağına karar verilmiştir. Camilerimizin görevlileri gerekli tedbirleri alacak, cemaatle namaz kılınmayacak. Ferdi olarak tek başına camiye gidebilir, namazını kılabilir.” [8]
Bu aşamada sormak lazım, ferdi olarak gelmek isteyen kişilerin sayısı artarsa ne olacak? Bu soru ve kaygıyı birileri, “Böyle bir durumda böyle bir resmi açıklamaya rağmen bu istekte olan insan mı olur?” diyerek gereksiz bulabilir. Kaygımızın yersiz olup olmadığının yanıtını, o kesimin temsilcisi kabul edilebilmesi bakımından Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş’ın açıklamaya dair kendi hesabından yazdığı iletide arayalım:
“Cuma namazı kılamamak!…” [9]

Bu ileti üzerine bir de haber ekleyelim:
“Konya’da Korona virüsü şüphesiyle alındıkları izolasyonlu odadan kaçan 3 kişi, polis tarafından tekrar hastaneye götürüldü.” [10]
SORUNUN KAYNAĞINA İNMEK
İnsan ve toplum hayatını yakından ilgilendiren ve tehdit oluşturan sorunlarla yüzeysel mücadele edilemeyeceği gibi, derin kökleri olan sorunları da gündelik ve kısıtlı hamlelerle ortadan kaldıramazsınız. Sorun özünde; bilimle, siyasal İslamcılığın beslendiği cehalet arasındaki temel çelişkiden kaynaklanmakta. Siyasal İslamcı anlayış, kişinin kendi içinde yaşayıp tercihine göre kutsallık atfetmesi gerektiği inancın “araçlarına”, “kurumlarına”, “diline”, hatta yer yer mekanlarına da kutsal anlam yükler. Bu “algıyla” hitap ettiği kitleyi denetim ve etki altında tutar. Haliyle bu durum, birçok çağdışı yaklaşım ve tehlikeye yaşam alanı sağlar. Korona meselesi üzerinden sağlık alanında yaşanan süreci kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Cumhuriyetin temelini attığı -ve her şeye rağmen “aklını” koruyan- sağlık bürokrasisi düzeltiyor, cehalet temelli siyasal İslamcı kafanın sağlık anlayışı bozuyor. Biri delik kapatıyor diğeri gedik açıyor.
ACITTIĞI ÖLÇÜDE ÖĞRETİCİ BİR SÜREÇ
İnsanlar ve toplumlar için öğrenmenin iki yolu vardır. Yaşamadan gözlemleyerek ona göre konumlanmak ya da yaşayarak öğrenmek, bedeli ağır da olsa. Türk toplumu maalesef ikincisini tercih etmiş gibi gözüküyor. Bu tercihin faturası elbette ağır olacak. Ancak bu acı ama öğretici sürecinden sonunda, emin olun ki 10-15 yıl sonra kimse dini siyasete alet edemeyecek. Kimse hurafelerle kitleleri peşinden sürüklemeyecek. Çünkü hayat, insanlara “Ya bilim ya yitim” sorusunu dayatacak. İnsanlar bu sorudan bir yere kadar kaçacak. Sonra bir tercih yapmak zorunda kalacak.
Gericilikle, cehaletle nasıl uzlaşılamazsa hastalıkla da uzlaşılmaz. “Kısmi bilim” diye bir şeyin olmadığı, bilimden faydalanmanın yaşamsal olduğu yerde bilime direnmenin, bilimle didişmenin hiçbir faydası yok. Kendi sağlığınız ve toplum sağlığınız için daha fazla kaçmayın, bilime teslim olun. Tüm benliğiniz ve imkanlarınızla.
Bu işin şakası yok.
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
16 MART 2020
DİPÇE
(*) https://twitter.com/tcbuyuksehir
[1] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239108218795819009
[2] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239112433026756609
[3] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239111949499105280
[4] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239123900560220160
[5] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239128984580960256
[6] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239132536737013760
[7] https://twitter.com/tcbuyuksehir/status/1239204012680937473
[8] http://cumhuriyet.com.tr/haber/diyanet-isleri-baskani-ali-erbas-cami-ve-mescitlerde-cemaatle-namaza-ara-verilecek-1727594
[9] https://twitter.com/MustafaKurdas/status/1239534827860344833
[10] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/konyada-karantinadan-kacan-3-kisi-yakalandi-1727531
Yorum Ekle