Türk halkının aydın ihaneti ile gerçeklerden koparıldığı ve zamanın ruhuna hapsedildiği bir dönemde, her türlü felakete rağmen aydın kalma çabasında direten bir avuç fikir emekçisinin en önde gelenlerindendi Ahmet Taner Kışlalı.
Siyasi ideolojileri incelerken, altmışlı yıllarda pek çok emsalinde görülen, ait olunan ideolojik kampın gerçekleri eğip büken sabit gözlüklerini takmayı reddetmiş ve bu sayede suçun Kemalizm’de değil, onu uyguladığını iddia eden kişilerde olduğunu anlatan bir Siyaset Bilimi yaklaşımının öncüsü olmuştu. Cumhuriyet devrimini yetersizlik yargısı ile mahkum eden ve bu varsayım üzerine ideolojik savaşımını kodlayan “ilerici” kesimin kaynaklarından ve toplumdan kopmuş olduğunu en doğru ifadelerle anlatmıştı halka.
Sahip olduğu gazetecilik hüneri ve duygusu akademisyenliğinin yarattığı derin bilgi kapasitesi ile birleşerek, doğruyu tamamen anlaşılabilir şekilde yansıtmasına olanak sağlamıştı.
Öyle ki,
“Türkiye’yi etnik kökenlere göre parçalamak isteyenlerin önündeki en büyük engel Kemalizm…
Bir din devleti kurmak isteyenlerin önündeki en büyük engel Kemalizm…
Yeni mandacı, numaracı Cumhuriyetçilerin önündeki en büyük engel gene Kemalizm…
Dolayısıyla, içeride ve dışarıda Atatürk düşmanlığı yapanların gizli Türkiye düşmanı olduğu açık bir gerçektir.”
ifadeleri Cumhuriyet’in var olma ve yaşayabilme yönteminin en yalın ifadeleri olarak karşımızda duruyor. Henüz yanlışlanamayan[*] ve bununla beraber gün geçtikçe kuvvetlenen eşsiz bir tespit.
Halk nezdinde bu denli etkili olabilme kapasitesine sahip olması, 12 Eylül “sahte Atatürkçülüğünü” hakkıyla mahkum ve en önemlisi yukarıdaki ifadeleri somutlayarak Cumhuriyet düşmanlarını her yönü ile ifşa edebilmesi aynı düşmanlar tarafından hedef olmasına neden olmuştu.
***
Yirminci yüzyılın son on yılı, Cumhuriyet Devrimini etkili bir şekilde savunanlara karşı girişilen alçak saldırılar ile dolu. Kimisi doğu sınırımızdan gelen şeriat rejimi ihracatçılarının yönlendirmesi ile gerçekleşti, kimisi ise Atlantik bağlantılı örgütler vasıtası ile. Amaç, laik rejimi ve ulus devleti hakiki savunucularından mahkum bırakarak halkın bu değerlere yabancılaşmasını sağlamaktı. Aydın kabul edilen kimilerinin bu aydın suikastleri sonucu korkarak sinmesi, bir kısmının ise numaracı Cumhuriyetçiliğe yönelmesi ile rejim fikri siperini yitirmiş, halk ideolojik saldırılara açık hale gelmiş ve sonunda “Ilımlı İslam’ın” yumuşak geçiş saldırganlığı karşısında ülke savunmasız kalmıştı. Çokça azalan gerçek aydın faaliyetleri ise bahsi geçen düşmanlar tarafından marjinalleştirilerek halkın görüş açısından uzaklaştırılmıştı.
20 yıl sonrasından o günlere baktığımızda cinayetleri gerçekleştirenlerin kısmen başarılı olduklarını görüyoruz. Mevcut durumda rejim değişmiş, Cumhuriyet kurumları ideolojik dayanaklarından koparılmış ve başkalaştırılmış halde.
Ahmet Taner Kışlalı hocanın ve onun gibi yitirdiğimiz nice aydınların kayıpları işte bu ağır sonucun doğmasında öncü etmen oldu.
Tarihin akışının şu andakinden tersine dönmesi ise kaybettiklerimizi fikir ve mücadele dünyasında yaşatabilme kabiliyetimiz ile bağlantılı olacak.
Ahmet Taner Kışlalı, Türk düşünce dünyasına yaptığı benzersiz katkılarla; gericiliğe, etnikçiliğe ve numaracı Cumhuriyetçiliğe karşı giriştiği güçlü mücadelesi ile sonsuza dek hatırlanacak. Mücadelesinin zafere ulaşması ise ancak onun aydın faaliyetinin gerçekten anlaşılıp, o yolda yürümeye cesaret edilmesi ile olacak.
Hocanın gerçek manada unutulmaması ise ancak toplumun geniş kesimlerine anlatılabilmesi ile mümkün olabilir. Sonuçta onun kaybı belirli bir topluluğun değil, tüm Türk ulusunun kaybıydı.
Bu gerçekten hareketle, Ahmet Taner Kışlalı’yı alçak bir saldırı sonucunda yitirişimizin 21. yıl dönümünde, mücadelesinin önünde saygı ile eğilerek, özlemle anıyoruz.
Üçüncü Yol
21.10.2020
[* ] “Yanlışlanabilirlik” terimi alıntıda ifade olunan varsayımın herhangi bir karşıt teorinin bilimsel kanıtları ile henüz çürütülemediğini anlatmak için kullanılmıştır.
Yorum Ekle