Üçüncü Yol

Modernleşme Sürecinde Sanat ve Türk Devrimi

Modernleşme kavramı, genelde tarihsel olarak geleneğe dayalı toplumsal, siyasal değer ve ilkelerin yerine modern ölçütlerin geçişini ifade eder. (Bu ifadede yer alan modern ölçütlerden kasıt; demokrasi, istikrar, eşitlik, yetenek, faklılaşma, rasyonelleşme, refah, adalet ve hürriyet gibi değerler)(1)

Modernleşme sürecinin tarihsel olarak Rönesans’tan sonra Aydınlanma Çağı ile başladığı kabul ediliyor. Avrupa’da ki insanlar kilisenin ve skolastik düşüncenin baskısından bıkmış, bu baskıya karşı rasyonalizmi, özgür aklı ve özgür bir sanat anlayışını savunmuşlardır. Bu bağlamda Rönesans ve Reform devrimleri gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde hümanizm düşüncesi yayılmış, sanat kilise baskısından kurtulmuş, empresyonizm, ekspresyonizm, kübizm gibi çağdaş sanat akımları ortaya çıkmıştır. Çağdaş sanat anlayışı özgün düşünceyi ve estetik duyguları savunmuştur. Bu düşünce her alanda uygulanarak karanlık çağdan çıkılmış ve zincirler kırılmıştır.

Osmanlı’da aklın zincire vurulması ile Avrupa’da aklın zincirinin kırılması neredeyse aynı döneme denk gelir. Osmanlı Devleti 16. yüzyıldan itibaren özgür aklı zincire vurup yaratıcı düşüncenin gelişmesini engellediği için, bizde hem özgür aklın ürünü olan yaratıcı sanat eserleri ortaya çıkmamış hem de pozitif bilimler gelişmemiştir.(2)

Bilimde ve sanatta Batı’dan geri kalındığı düşüncesi ile birlikte Tanzimat döneminde Türkiye’de modernleşme süreci başlamıştır. (1839-1876) Bu dönemde Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiş, Avrupa’dan eğitmenler, sanatçılar getirilmiştir. Ancak o dönemde ki devlet adamlarının, aydın ve sanatçıların en büyük yanılgısı, Avrupa’daki gelişmeleri taklit edip “kopyalamak” olmuştur. Osmanlı o dönemdeki özgün ve yaratıcı sanatçı kültürünü hiç örnek almamış, işin özünü anlamadan Avrupa’yı üzerine giymek istemiş fakat eğreti durmuştur. Bu şekilde Osmanlı Türkiyesi’nde çarpık bir sanat zihniyeti ortaya çıkmıştır ki; örneğin sanatçılar Avrupalılar gibi konuşup hareket ederken, Avrupa’da yükselen resim ve heykeli ülkelerinde uygulayamamışlardır. Ülkenin ve kendilerinin bağnaz düşünceleri buna izin vermemiştir.

Türk Devrimi, Avangard, Atatürk’ün ve Devrimin Sanata Bakış Açısı

  1. yüzyılın başlangıcı, ardı ardına gelen devrimlere şahit olmuştur: 1905 Rus Devrimi, 1908 Türk Devrimi, 1909 İran Devrimi, 1911 Çin Devrimi. Bu devrimlerden Rus Devrimi 1917, Türk Devrimi 1923, Çin Devrimi 1949 yılında tamamlanmıştır. 20.yüzyıl insanlık tarihinde deneyimleri de başlatmıştır. İlk antiemperyalist ulus-devlet Türkiye’de kurulmuştur.(3)

1924 yılı itibari ile Mustafa Kemal ve Türk Devrimi uluslararası bir boyuttaydı. Ezilen halklar için yol haritasıydı. Endonezya’da, Çin’de, Hindistan’da kendilerine Kemalist diyen ve bağımsızlıkları için savaşan kadrolar vardı.

Avangard kelimesinin kökeni olan vanguard(öncü), 1920’lerdeki devrimci partiler için de kulanılmıştır. Her devrim, zaman içerisinde kendi kurumlarını ve statükosunu yaratıp modernizmi kurumsallaştırırken, avangard ise statükonun bozulduğu devrim anının kendisi durumundadır. Bu yüzden değişimi sürekli kılar. Sürekli ve kesintisiz devrimi, “normal”in değişimi adına her an ve her zaman taze tutmaya çalışır. Mustafa Kemal, vanguard bir partinin lideridir ve bir ülkeyi, başkentinden diline, giyim kuşamından geleneklerine kadar yeniden kodlamaktadır. Sadece üst yapıda değil alt yapıda da bir devrime girişerek yeni bir insan, yeni bir toplum modeli yaratmaktadır. Sadece sanatta değil, kültür ve ideolojide de devrim isteyen avangard hareketin yeni Türkiye’ye çevrilen projeksiyonu, avangardın kimliğini belirleyen tüm dokulara yanıt verebilmektedir.(4) Ve Kemalist Türkiye’de resim (d Grubu), tiyatro, müzik, edebiyat (Nazım Hikmet, Kadro, Resimli Ay) bu avangard bakış açısıyla geliştirilmiştir.

Türkiye o dönemde bu süreçte ilerlerken, Avrupa’da avangard ve modernizm kaybetmiş, modernist sanatçıların eserleri “dejenere sanat” diyerek yaftalanmış, Bauhaus ve Vkhutemas kapatılmıştı. Avrupa’da yücelen ve kutsanan resim, heykel 19. yüzyılın figüratif romantizminden beslenmiştir. Mimaride de neoklasizme dönülmüştür. Rusya’da ise avangard, Lenin döneminde Sovyet sanatının başat sanat ekolü iken, 1930 yılı itibari ile bu ekol yasaklanmıştır. Edebiyat, resim ve heykelde 19. yüzyıl realizmi “sosyalist gerçekçilik” olarak resmi sanat akımı haline gelmiştir. Avrupa’da ve Sovyetler’de desteklenmeyen avangard sanat, Türkiye’de bu ekole daha fazla özgür ortam oluşturuyordu. Bu yüzden bu ülkelerin baskılarından kaçan sanatçılar, Türkiye’de nefes alacakları ve sanatlarını geliştirecekleri bir ortam bulmuş, aynı zamanda Modern Türk Sanatının ilerlemesine de katkıda bulunmuşlardır.

Bütün bu gelişmelerde Mustafa Kemal Atatürk’ün sanat anlayışı ve bu anlayışla yürüttüğü sanat politikalarının önemi büyüktür. Atatürk, modernleşmeyi ve sanatın bir ülke için önemini çok iyi kavramış bir devrimcidir.

Atatürk iki yüzyıldır bir türlü doğru yanıtlanamayan “Neden modernleşemiyoruz?” sorusuna 20. yüzyılın başlarında doğru yanıtı şu şekilde vermiştir: “Çünkü Batı uygarlığının temelinde özgür akıl ve özgür aklın bir ürünü olan yaratıcı düşünce ve o yaratıcı düşüncenin ilk eseri durumundaki sanat vardır. Bilim, teknik bunlara bağlı olarak gelişmiştir. O nedenle biz herşeyden önce aklın özgürleşmesini sağlamalıyız, sanata öncelik vermeliyiz.”

Atatürk’e göre insanlar “olgunlaşmak” için sanatla uğraşmalıdır. “Fikirler ve inkılaplar sanatla yayılır” diyen Atatürk, devrimlerin başarılı olması için öncelikle güzel sanatlarda başarılı olunması gerektiğini belirterek, “Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır! Onlar bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima mahrum kalacaklardır” demiştir.(5)

Bu yaklaşım doğrultusunda yüzyıllarca ihmal edilen sanat dallarına yönelen Atatürk, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren konuyla ilgili gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına ve modern eğitim kurumlarının açılmasına önayak olmuştur. Bu eğitim kurumlarından kısa bir süre içinde birçok değerli sanatçı yetişmiştir.

Cumhuriyet Türkiyesi, yapılan devrimleri halka anlatmada sanatı önemli bir araç olarak görmüştür. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren sanat, yasalarla devlet güvencesi altına alınmış, toplumda yer edinmesi ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır.(6) Bu bağlamda ilk defa yurt gezileri düzenlenip Anadolu’da sergiler açılmış, Halkevleri ve Köy Enstitüleri’nin yaptığı sanat çalışmalarıyla Türk Sanatı, en uzak ve ücra yerlere kadar ulaşabilmiştir.

Sonuç olarak..

Modernizmin Batı’ya ait bir kavram olduğu ve Batı modernizminin orijinal, geri kalanın “kopya” olduğu düşüncesi 1950’lerden sonra akıllara yerleşmiştir. Ve bu düşünce hala belli kesimler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Sadece kültürel tarihimiz değil, tüm siyasi ve ideolojik geçmişimiz de “kopya” yaftasıyla halı altına süpürülmeye çalışılmaktadır. Yeni dönem Türkiyesi’nin Osmanlı “sözde” modernist kafası böyle düşünmektedir.

Halbuki Kemalist Türkiye, Batılı Avrupa’dan daha köklü bir devrime girişmiş, bu dönemde ileri sanat akımlarından da yararlanarak kendine özgü bir dil oluşturmuş, yani modernleşmiştir. Bazı kesimlerin kabul etmediği, Modern Türk Sanatını yaratmıştır. Şunu açıkça ifade edebiliriz ki; günümüz Türkiyesi’nde sanatın farklı dallarına getirilen kısıtlamalara ve yapılan haksızlıklara rağmen hala bir şeyler yapabiliyorsak, az da olsa özgürlük alanımız varsa, bunu Atatürk ve Kemalist Türkiye’nin sanat anlayışına, bu anlayış doğrultusunda yetişen yurtsever sanatçılarımıza borçluyuz.

Miray Ilgaz ALGAN

NOTLAR

1) Empresyonizm-İzlenimcilik, Ekspresyonizm-Dışavurumculuk, Kübizim- nesne yüzeylerinin ardına bakarak konuyu aynı anda değişik açılardan sunabilecek geometrik şekilleri vurgulayan sanat akımıdır.

2) Romantizm-Sanatta duygular ön plandadır.

3) Neoklasizm-Antik Yunan ve Antik Roma dönemine ait tarzların yeniden canlandırılmasıyla ortaya çıkan bir akımdır.

KAYNAKÇA

1) https://scholar.google.com.tr/scholar…

2) Sinan Meydan-Akl-ı Kemal,2014

3) Kağan Güner-Modern Türk Sanatının Doğuşu,2014

4) Kağan Güner a.g.e sayfa 86,87

5) Sinan Meydan a.g.e sayfa 50

6) http://www.jasstudies.com/Makaleler/1836589839_4-Do%C3%A7.%20Dr.%20%C3%87ET%C4%B0N%20Yusuf-M.Ali%20AVCI-yay%C4%B1n.pdf

Ilgaz Galip

1994 te Düziçi'nde doğdum. Osmaniye Abdurrahman Keskiner Güzel Sanatlar Ve Spor Lisesi'ni bitirdim.2012 yılında Çukurova Üniversiteyi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümüne başladım. Hala Resim Bölümünde öğrenimime devam etmekteyim.

Yorum ekle

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Siteye e-posta ile abone ol

Bu siteye abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için kayıt olmalısınız.

Diğer 57 aboneye katılın

Takip Et

Bizimle iletişim kurun. İnsanlarla tanışmayı ve yeni arkadaşlar edinmeyi çok seviyoruz.