Üçüncü Yol 1919

AKP, TÜRKÇE DÜŞMANLIĞI ve KÜLTÜREL İKTİDAR

Siyasal İslamcı, karşıdevrimci AKP iktidarının pençesinde Cumhuriyetimizin 100. yılına yürüyoruz. 20 yıllık siyasal iktidar yolculuklarında, Cumhuriyetin her kurumunu baltalamaktan çekinmediler. Ellerinden ne geliyorsa yapmalarına karşın laikliği tehlikede görmeyen “en ciddi” muhalefet, onlara sonsuz güç verdi. Daha da isteklendiler. Deyim yerindeyse, “muz orta”ya “röveşata” çaktılar. Onlar, “sessiz devrim” yaptıklarını iddia ederler ama düpedüz karşıdevrimdir, bilirler ve biliriz.

Kültürel iktidar

Ancak tüm bunlara karşın bir tek şeyi başaramadılar: Kültürel iktidarı ele geçiremediler.

Recep Tayyip Erdoğan’ın 2017’de yaptığı “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” açıklaması, siyasal İslamcılara bir “emir” niteliğindeydi. Verilen emir öyle bir hızla yaşama geçirildi ki daha aradan bir yıl geçmeden, Türkiye’nin en büyük kitap satış ve dağıtım ağı “idefix-d&r”, Turkuvaz Medya Grubu tarafından 440 milyon liraya satın alındı. Ardından türlü türlü “siyasal İslamcı kültür-edebiyat” dergisi ve yayınevi ortaya çıktı. Belli başlı yayınevlerinde basılan kitaplar ve dergiler, “d&r” mağazalarının en baş köşelerine taşındı. Örneğin “Şiir” bölümündeki raflarda Attilâ İlhan’lar ve Edip Cansever’ler en alt raflara indi, İbrahim Tenekeci’ler ve Ahmet Murat’lar en üst rafa çıktı. Kendi televizyonlarındaki “sempatik muhafazakâr” ekran yüzleri, devlet televizyonlarına taşındı. Edebiyattan felsefeye, devletin televizyonlarının kapısı da karşıdevrimcilere sonuna kadar açıldı. “Edebiyatla ahmaklaştırma, felsefeyle çökertme” diyordu Taylan Kara. Düne kadar “liberal-etnikçi” kanadın sürdürdüğü yolu şimdi siyasal İslamcılar izliyordu.

AKPnin hazımsızlığı

Siyasal iktidar onlarda, bürokrasi onlarda, para onlarda, basımevi onlarda, dağıtım ağı onlarda, onlarca basın yayın organı onlarda… Ancak hâlâ bir arpa boyu yol alamadıkları da ortada. Bunun “hazımsızlığı” da en ileri noktada. Öyle ki Cumhuriyet’in 99. yılını doldurmasına günler kala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, Kahramanmaraş’ta, 8. Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı’nda “Yerelden Evrensele Şehir Ufku: Kahramanmaraş Örneği” başlıklı konferansta kurduğu şu cümleler bir iyi niyet göstergesi değildir:

 “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir.”

Ünal, bununla da yetinmeyerek şöyle devam etti:  “Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Mesela melul, mahzun, inkisar, keder, hüzün, buhran bunların hepsini tek bir kelimeyle ifade ediyoruz; stresliyim.”

Üretilemeyen düşünce

En sondan başlayalım. “Melul”, “mahzun, “inkisar”, “keder”, “hüzün”, “buhran” gibi sözcükleri tek bir sözcükle yani “stres” sözcüğüyle ifade ediyorsa herhangi birisi, bu Dil Devrimi’nin değil, onun bilgisizliğini, yetersizliğini ortaya koyar. Pek tabii sözlüğü açtığınızda her birinin farklı anlamlara gelen bir karşılığını bulmanız mümkün. Dolayısıyla Ünal’ın, kendi düşüncesini dayandırdığı tez, bizzat Ünal’ın kendisi tarafından çürütülüyor. Ve dolayısıyla düşünceyi üretemeyen; Dil Devrimi’nin doğurduğu bugünkü Türkçe değil, Türkçeye olan düşmanlığı bu gibi ikiyüzlü tutuma yükleyenlerdir.

Saldırılar artacak

Siyasal İslamcıların Vahhabi hayranlığının sonucunda, bugün Dil Devrimi’ne, Atatürk’e ve laik Cumhuriyet’e saldırıların iyiden iyiye artacağını görüyoruz. Ve yine, Vahhabi hayranı kimselerin olmazsa olmazı elbette Arap harfleridir. Yazılı olmayan en önemli hedefleri, Latin harflerinin yerine Arap harfleridir. Böyle bir senaryoda “kültürel iktidar”ı daha kolay yaratacaklarını umdukları da açıktır.

Kültürel esaret

Hasan Âli Yücel, 3 Temmuz 1950 tarihli “Kültür Esareti” yazısında şöyle diyor: “Arapçaya tanıdığımız serbestlik kadarını, Türkçe için kabul etmek, artık bir günah sayılmamalıdır. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki kültür esareti, bir millet için manevi boyundurukların en fenasıdır.”

Siyasal İslamcıların hedeflediği “kültürel iktidar”, Türk ulusu için “kültürel esaret”tir. Biz, laik Türk Cumhuriyeti’nden yana olanlar, şimdi, her zamankinden daha da dikkatli olmalı, üretmeli, türetmeli, aktarmayı görev edinmeliyiz.

Mehmet S. Aman / 23 Ekim 2022

Üçüncü Yol 1919

Yorum Ekle

Bir Cevap Yazın

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.

Most popular

Most discussed