1906 yılında Mustafa Kemal Suriye’de bulunuyordu. Orada onun iki yakın arkadaşı Müfit ve Halil’di. Halil’den kendi ifade tarzıyla aktarıldığına göre:
“Vallahi pek iyi hatırlayamıyorum. Ya cülûsu hümayun veya velâdeti hümayun şenlikleri yapılıyordu. Mustafa Kemal ile beraber donanmayı seyretmeye çıkmıştık. Birden kolumu tuttu:
‘Halil dedi, bir adam için böyle şenlikler yapmak budalalık değil mi?’
Zaten mimli olduğumuz için gayri ihtiyari etrafıma baktım. O hiç aldırmadan devam etti:
‘Bir millet kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet kendisine pek büyük hizmetler etmiş olan bir adam için de şenlik yapabilir, diyelim. Fakat hanedanı Âli Osman içinde kazara bazıları bu memlekete hizmet etti diye onun nesline neden şenlik yapılsın. Padişah dünyaya gelmekle memlekete hayırlar mı geldi?’
Ben bu kadar sıkı kontrol altında etrafımızda inzibatlar dolaşırken, bu kadar cesur konuşmaktan ürkmüştüm. Fakat Mustafa Kemal devam etti:
‘Padişah da kim oluyormuş. Padişahlık da ne demekmiş.’
Ben, ‘Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan Hamid fenadır, seninle beraberim. Ama o giderse yine bir padişah lâzım,’ diyecek oldum; fena halde kızdı:
‘Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun, Halil!’ diye bağırdı. Cumhuriyet yaparız. ‘
Ben hemen elimi ağzıma kapadım.”
Mustafa Kemal’e ait en eski cumhuriyet düşüncesinin varlığını ortaya koyan öyküdür bu.
“Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” cümlesinin aslında ne büyük düşüncelerle kurulduğunu anlatan bir öyküdür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin özü halkın kayıtsız koşulsuz egemenliği düşüncesidir. Bu daha Amasya Genelgesi’nde kendisini ortaya koymuştur. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde de halkın temsilcileri tarafından tüm dünyada yayımlanmıştır.
Mustafa Kemal yıllar boyu Türk halkı için en iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olacağını düşünmüş, bunu yakınındaki bazı insanlarla da paylaşmıştır.
Mustafa Kemal’de cumhuriyet düşüncesi 1923 yılına gelinceye kadar yaklaşık 17 yıl boyunca uygun zamanı ve koşulları beklemiştir.
Tüm strateji ustaları gibi Mustafa Kemal de sabırlıdır.
Olayların içinde olmak yerine olayların akışını değiştiren kişi olmayı kendisine yöntem belirlemiştir.
Onun düşünme yöntemi “uygulamayı evrelere ayırmak ve adım adım ilerleyerek amaca varmaktır.”
Kendisine tuttuğu bu pratik ve güvenilir yol başarıyı getirecektir.
Cumhuriyeti kurma düşüncesinin onda hep var olduğunu ama bunu bir ulusal sır olarak sakladığını da şu cümlelerle anlatır:
“…Ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundayım.”
Sözünü ettiği “ulusal sır” cumhuriyetin ilanıdır.
Eğer bizler, Anadolu’da kurulan bu Türk devletinin bir milletin yeniden doğuşunun zemini olarak kabul ediyorsak, bunun mimarı olan Mustafa Kemal’in ideolojisini çözmeliyiz. Ve hatta Türk gençleri olarak çözmekle görevliyiz.
Cumhuriyetin ilanı kolay olmadığı gibi, onu korumak da günümüzde hayli güç olmaktadır. İşte bundan dolayı;
Cumhuriyeti ve onun kazanımlarını yok saymak, Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasında temel ideoloji kabul edilen Kemâlizm‘i marjinalleştirmek adına yapılan tüm eylemlerin karşısında durmak bizlerin birinci görevidir.
Bizler,
Tam bağımsız, çağdaş ve laik bir cumhuriyet mücadelesi vermek zorundayız.
Yükümüz hayli ağır.
Fakat bu millet daha önce bunu başardı, üstelik bir başarı örneği yokken.
Ama bizim var!
Hep diyoruz, her zaman diyeceğiz;
“TÜRK İNKILÂBI EŞSİZDİR.”
2015 yılında, 29 Ekim 1923 ruhunu yanımızda hissederek, bu ruhtan güç alarak, istiklâl ve cumhuriyetimize kastedecek tüm düşmanların karşısında dimdik durabilmek umuduyla.
Bayramımız kutlu olsun!
Senâ YAŞAR
29 Ekim 2015
Yorum ekle