Günlerdir okuduklarımız, dinlediklerimiz…
Ne olacak, ne yapacağız soruları…
Yazdıklarımız, konuştuklarımız, kaygılarımız…
Ciddi kaygılarımız…
Her gece aynı hislerle yüreği daralan insanlar…
Bizler…
*
Yarı aç yarı tok bir hisle
Çıktık Ankara’nın serinliğinde, içimize bir nebze umut çekmek için…
*
Saat 03.25…
Ayaklarımız bizi Dikimevi’nin meşhur köftecisine doğru götürüyordu.
Yaklaştıkça köftenin güzel kokusu sarıyordu etrafı.
Varır varmaz ısmarlıyorduk hemen:
“Bize 3 köfte!”
Bir nebze soluklanmak istiyorduk ama esnafla konuşmak, onları dinlemek pas geçilemezdi.
Cevabını bildiği soruları sormayı severmiş insan.
Soruyorduk ustaya:
– Zabıtalarla aranız nasıl? Artık rahatsız etmiyorlar sizi herhalde…
– Bize dokunmazlar artık. 15 Temmuz gecesi 4 tankı emniyete götürdük buradan.
– Nasıl yani? Askerliğinde tankçı mıydın usta?
– Yok öyle değil. İçinde askerler vardı, üstüne bindik, emniyete kadar götürdük, teslim ettik.
– Vay be… Ne yaptınız sahi 15 Temmuz gecesi? Köfte yapmaya devam mı ettiniz hiçbir şey olmamış gibi?
– Tabii ya… Öyle darbe mi olur? Biz 80 darbesi görmüş adamlarız.
*
Saat 03.42…
Köfteler çıkmış, ikişer ısırık ya almış ya da almamıştık…
Yaşlı bir teyze seslendi arkamızdan:
– Saimekadın’a nasıl giderim? Otobüs nereden kalkıyor?
Teyze tipik bir Türk anasıydı.
Elinde, sopasına sarılmış bir Türk bayrağı…
Diğer elinde ağırca bir çanta…
Muhtemel, demokrasi nöbetinin olduğu Kızılay’dan metroya binmiş, Dikimevi’nde metrodan inmiş, indiği yerden otobüsle evine gitmeye çalışıyor.
Ankara’da şehir içi ulaşım ücretsiz ve 24 saat…
Her halinden belli ki, bu güzergahı ilk defa kullanıyor.
Ve tek başına…
*
Şaşkınlığımızı gizleyemiyorduk.
Ne işi vardı bu saatte bilmediği sokaklarda?
Usta anlamıştı yüzümüzden ne düşündüğümüzü:
-Meydandan (Kızılay) dönüyor. Akşama kadar kumanya veriyorlar. Beleş… Çantayı doldurup eve dönüyorlar bu saatlerde…
*
Nasıl ya, bu kadar basit miydi?
Her şey o elindeki çantayı doldurmak için olabilir miydi?
*
Eğer gerçekten bu saate kadar o çantayı yemekle doldurmak için bekliyorsa mesele daha vahim değil mi?
Nasıl bu hale getirildiler?
Nasıl bir zincirle bağladılar kendilerine?
*
“Bunlar kömüre, makarnaya oyunu satıyorlar!”
Belli ki mesele bu değil usta.
Anlamak lazım.
Başka vatanımız yok.
Bu topraklara basıyorsa ayaklarımız, o anayı o meydana götüren ve sabaha kadar orada tutan güdüyü anlamak zorundayız.
*
Sahi,
Ne anlamalı?
Ne yapmalı?
Önümüze daha kaç şapka koymak gerekiyorsa koymalı ve bu sorulara cevap aramalı…
*
Köftelere mi n’oldu?
Bu satırları yazarken boğazıma düğümlenmekten sorumlular…
*
Saat 06.06…
Mehmet Anıl Parlak
3 Ağustos 2016
Yorum ekle