Bugün Rus uçağının düşürülmesinin ardından Erdoğan’la Putin ilk kez bir araya geldi. Uluslararası ilişkiler ve dünya konjonktürü açısından son derece kritik olan görüşmede çok önemli konular konuşuldu.
Öne çıkan başlıklarda ekonomik ilişkiler, enerji anlaşmaları, Suriye konusu ve güvenlik sorunları yer aldı.
Biz bu yazımızda birkaç ticari veri üzerinden Erdoğan – Putin görüşmesi özelinde devlet aklını ve prensipleri değerlendireceğiz.
Hemen başlayalım.
Rusya’ya ihracatta son üç yılın verilerine bir göz atalım:
2014’te 2,9 milyar dolar
2015’te 1,8 milyar dolar
2016’da 0,7 milyar dolar
Aynı yıllarda ithalat verileri:
2014’te 25,3 milyar dolar
2015’te 19 milyar dolar
2016’da 7,7 milyar dolar
Tam da bu noktada Birgül Ayman Güler‘in “bağlılık – bağımlılık” ilişkisini anlattığı yazısını hatırlatmakta fayda var:
“Bağımlılık karşılıklı olmaz; karşılıklı bağlılık olur. Bağımlılık, karşılıklı değil tek yanlı bir durumdur.
Birbirine karşılıklı bağlı olanlar, kendi yaşamlarını kendi iradeleriyle belirleyecekleri biçimde sürdürebilirler. Her biri yönlerini kendileri belirleyebilirler. Karşılıklı bağlarını, birbirleriyle yeniden ve yeniden müzakere ederek değiştirip yeniden kurabilirler.
Bağımlı olanların durumu ise böyle değildir. Taraflardan her ikisi değil, biri bağımlıdır. Bağımlının iradesi, karşısındaki tarafından teslim alınmıştır. Yönünü belirleme gücü yoktur. Bağımlı olanın, içinde yer aldığı ilişkiyi kendinden güçlü olanı eşit bir müzakereye davet ederek yeniden kurma yeterliği yoktur. Bağımlılık durumunda iyiye doğru bir değişiklik, genellikle ancak itiraz, reddediş ve isyanla mümkün olur.“[1]
Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin uzun yıllardır dış politikadaki ilişkilerini bağımlılık esasına göre yürüttüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Yıllardır Atlantik bağımlılığı ile hareket eden Türkiye’nin, artık sınır komşularıyla iyi geçinmesi, Orta Doğu’daki güvenliğini ve stratejik ilişkilerini güçlendirmesi tabi ki önemlidir. Kaldı ki, Atatürk’ün büyük barış projelerinden Sadabat Paktı da bu temelde yapılmıştı. Fakat burada en dikkat edilen prensip “karşılıklı bağlılıktı.”
Bugün de Avrasya ilişkilerinde sacayağı “bağlılık” üstüne oturtulmalıdır. Bugün Atlantik ile araya mesafe çekmek için Avrasya’ya bağımlı hale gelmek başka ölümcül bir hata olacaktır. Yani, sırtınızı kime yasladığınızın bir önemi yoktur. Yaslanırken nelerden vazgeçtiğiniz, nelerden taviz verdiğiniz önemlidir. Türkiye’nin artık bu bağımlılık esasına dayanan politikalara direnecek gücü kalmamıştır.
Bu bağlamda Putin-Erdoğan görüşmesinden önce ya da sonra bu ilkelere dikkat edilmiş midir? Bunu ilerleyen günlerde göreceğiz.
Fakat reçete önümüzdedir:
Ülkenin tam bağımsızlığından taviz vermeden, bağlılık ilkesiyle dış politika yürüterek; üreten, ürettiğini yurttaşına adil dağıtan, ithalatını ihracatıyla dengede götüren bir Türkiye’nin temelleri atılmalıdır.
Bu artık ciddi bir milli devlet aklıyla yapabilir sadece.
Milli aklı yok sayarak, tasfiye ederek bu prensiplerde başarılı olunamaz.
Siyasi irade buna son derece dikkat etmeli, uyarılara kulak vermelidir. Yoksa geçmiş dönemlerde yapılan hatalar tekerrür edecektir.
Mehmet Anıl Parlak
9 Ağustos 2016
DİPÇE:
[1]: Birgül Ayman Güler – Ulusalcılık ve Karşıtları (syf. 18)
Yorum ekle