Üçüncü Yol 1919

BİR TAŞLA ÇOK KUŞ… PEKİ YA SONRASI? (“OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE” – 2)

 

Yazıya başlarken Zeynep Nur Gözütok‘un sözleri ve sorularına kulak verelim:

“Almanya ile yaşanan gerginlik tırmanırken Hollanda hükümeti de Rotterdam’da düzenlenecek olan mitingi iptal etti. Avusturya ise referandum mitinglerinin tüm Avrupa genelinde iptal edilmesi talebinde bulundu.
AKP hükümeti Avrupa’yı “evet” karşıtı propaganda yapmakla suçluyor.

Muhtemelen bu kez de tüm Avrupa terörist ilan edilecek.
Erdoğan dün yaptığı konuşmasında bugünkü Almanya’ya bir kez daha “Nazi Almanyası”na benzeterek yüklendi:
“Almanya’da arkadaşlarımızı konuşturmuyorlar. Varsın konuşturmasınlar. Ey Almanya sizin demokrasiyle uzaktan yakından alakanız yok. Sizin uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil. Sizi dünyaya rezil rüsva edeceğiz. Biz o Nazi dünyasını görmek istemiyoruz. Almanya bunları bırakalı çok olduğu sanıyorduk, yanılmışız.”
2004’te hızlanan AB’ye giriş sürecinde gerek siyasi ve toplumsal alanda, gerekse askeri alanda verilmeyen taviz kalmamıştı, şimdi ise AB’nin lokomotif ülkeleri ile gelinen nokta ortada.
Sınır ötesinde IŞİD’e karşı mücadele yürütürken aynı zamanda ülke içinde de PKK bölücü terör örgütüne karşı mücadele veriyoruz.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi OHAL sürecinde iken rejim değişikliği için anayasaya aykırı bir referanduma gidiyoruz ve Hükümet’in yurt dışında miting için aldığı her red cevabı yalnızca “evet karşıtı propaganda” olarak değerlendiriliyor.

Peki ya yaratılan diplomatik kriz?

Gelip geçici bir hükümetin sebep olduğu kalıcı hasar?

Sizce tüm dünyanın gözü önünde rezil olan kim bu durumda?

***

Zeynep, olayın önemli bir boyutuna ışık tutmuş. Biz de başka bir boyutuna ışık tutmaya çalışalım.

40’lı yıllardan beri Batı’nın etki ajanları, çeşitli çeşitli resmi görevlendirmeler görünümünde ülkemizde bulundular. Bu kişilerin esas amacı, toplumumuzu ve insanımızı analiz etmekti. Batı’yı bu araştırmaları yapmaya iten en önemli sebeplerinden birisi, Gandi’nin de tabiriyle “Öldü sanılan Türklerin cenaze törenleri için hazırlanan tabutları katillerinin başlarına geçirmiş” olmaları. Türklerin nerede ne şekilde tepki vereceğini iyi bilmek istiyorlar ki bazı hedeflerine bu şekilde ulaşabilsinler. Geçmişteki yanılgıları onlara pahalıya mal oldu, aynı hataya bir kez daha düşmek istemiyorlar.

1938’den beri yaşananları, bu yaşananların yönlendiricisi olan yöneticilerimizi gördüğümüz zaman bu konuda ne kadar aşama kaydettiklerini de anlamış oluruz, hassasiyetlerimizi nasıl çözüp, nasıl buna uygun siyasi figürlerle istediklerini aldıklarını da.

Bu gerçek doğrultusunda, istisnai durumlar dışında bu ülkelerin yönetenleri, hangi tavrın Türkiye’de, Türk insanının önemli bir bölümünde ne etki yaratacağını biliyorlar mı?

Biliyorlar.

Özellikle AKP seçmen kitlesinin olayları yorumlayışı hemen hemen her olayda aynı mı?

Aynı.

Kabile şefi anlayışıyla ülke yönetenlerin magandavari çıkışları, Erdoğan’ın “herkese posta koyan dünya lideri” olduğuna inanan kitlesinde karşılık bulur mu?

Bulur.

Görüyoruz ki Erdoğan, terazinin bir kefesinde duran “evet”in ağır basması için her şeyi yapmaktan çekinmeyecek. Burada esas tehlike, bu uğurda yapılanların Türkiye’ye ve Türk ulusuna nelere mal olacağı.

Nasıl mı?

Anlatalım:

Batı’nın en önemli çelişkilerinden birisidir; hem İslami terör örgütlerini besler, finanse eder, kullanır. Hem de onların yarattığı, onlara yarattırdığı “İslamofobik” algı üzerinden de başta Orta Doğu olmak üzere dünyaya “demokrasi” getirmeye meşru zemin yaratmış olur.

Erdoğan’dan demokrat yaratan, AKP’yi sürekli öven, kumpas davalarında yapılan hukuksuzluklara gözlerini kapatan yine aynı Batı değil miydi?

Ne değişti?

Aslında hiçbir şey değişmedi.

Erdoğan her ne kadar kendi milletinin adını ağzına almasa da kendisi Batı’da Türkiye’yi, Türk’ü temsil ediyor. Zaten Batı da bunu böyle istiyor. İslami görünümlü bir figür, Türk devletinin yönetiminde ne kadar söz hakkına sahip olursa, ne kadar anti-demokratik işler yaparsa -hele bir de İslami terör örgütleriyle içli dışlıysa değmeyin o zaman Batı’nın keyfine-, bu durumdan o kadar memnun olurlar. Çünkü bu sayede “İslamofobi” ile beraber “Türkofobi”ye de uygun ortam yaratılmış olur.

O zaman soralım yine:

İslamofobi üzerinden Orta Doğu’ya müdahale etme hakkını kendilerinde görenler, Türkofobi üzerinden nereye müdahale etme hakkını kendilerinde görürler?

Batı’nın Erdoğan’a olan engelleyici tavrının, “dış güçler”le yatıp “üst akıl”la kalkan AKP seçmeni üzerinde yaratacağı etkiyi Batı bilmiyor olabilir mi?

Bu engellemeler, “evet” çalışmasının önemli bir sacayağını oluşturuyor mu oluşturmuyor mu?

Batı, insan potansiyeliyle, coğrafi konumu ve zenginlikleriyle, parlamenter sisteme sahip, dolayısıyla ülke yönetimindeki yetkililerin birbirleri üzerinde denetleyici etkisi olan erklere ayrılmış bir Türkiye mi ister, yoksa bir kişiyi kontrol ettiğinde tüm ülkeyi kontrol edebileceği bir sistemle yönetilecek Türkiye mi ister?

Demokratik bir hukuk devletine müdahale etmek mi daha kolaydır?

Yoksa muz cumhuriyetine dönmüş bir tek adam yönetimine mi?

Erdoğan’ın siyasi ihtirasları ve bu ihtiraslara evet diyenler ya da hayır diyemeyenler yüzünden Avrupa’da İslamofobi görünümlü Türkofobi yükseliyor. Batı bal gibi de biliyor aslında Erdoğan’ın Türk’e bakışını, daha doğrusu bakmayışını, bakamayışını.

Fakat eline böyle bir fırsat geçmişken bunu kaçırır mı?

Kaçırmaz.

İki sene önceydi, Erol Mütercimler‘in Kadıköy’de gerçekleşen bir konferansına katılmıştım. Konferasından bir kısmında Erol Hoca, “Korkarım bu sürecin sonunda Ahmet Davutoğlu ve Recep Tayyip Erdoğan Lahey’de savaş suçlusu olacak yargılanacak” dediğinde devlet aklıyla yaklaşmaktan ziyade sadece Erdoğan nefreti ekseninde olayı yorumlayan kişiler bu sözleri alkışladığında Mütercimler kızmış ve uyarmıştı: “Beyler, bayanlar… Yapmayın. Bu yargılama olursa burada Davutoğlu ve Erdoğan kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı pozisyonu da yargılanır. Yani Türkiye Cumhuriyeti yargılanır.”

Yağmurdan kaçmak istememiz gayet doğal, doğal da yağmurdan kaçarken neye tutulabileceğimizi de hesaba katmakta fayda var.

Batı’nın “Türkiye” çelişkisini, inceden beslediği Türkofobi’yi -ki bu beslemede başka birinin doymak bilmeyen bir “aç” olmasının payını da ihmal etmemeli- anlatırken, Erdoğan’ın Batı, Batı’nın Erdoğan çelişkisini anlamak için de Melih Aşık‘ın 10 Mayıs 2016 tarihli yazısını anımsamak yeterli olacaktır:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış dünya ile ilişkilerde sert hatta kavgacı bir üslubu var. Bir televizyon programında kulağımıza şu soru çalınıyor:

– Batı ile kavga ederek nereye kadar ilerleyebiliriz. Batı böyle bir lidere ne kadar tahammül edebilir?

Batı Erdoğan’ın sert üslubu yanında demokrasi uygulamalarına, tek adam eğilimine, özgürlükleri kısıtlamasına vs. de tepkili görünüyor.

Ve sanki Erdoğan’sız bir rejim ister görünüyor.

Tablo gerçekten bu mudur? Batı gerçekten Erdoğan’dan kurtulmak mı istiyor? Yüzeyde görünen budur da… Ana meselelerde ne olup bitiyor? Ona bakalım…

Batı’nın Türkiye üzerindeki planları yürüyor mu, yürümüyor mu?

Türkiye Kürt meselesinde, Kıbrıs konusunda, Yunanistan’la ilişkilerde, Ortadoğu’da ABD ve Batı’yı memnun eden bir politika izliyor mu?

İncirlik üssünü açmakta cömert davrandı mı? Suudi Arabistan ve Katar’la ortak askeri yapılanmada ABD’nin planlarını uyguluyor mu?

Türkiye’nin İslamlaştırılması, Kemalizmden uzaklaştırılması, Laik Cumhuriyetin aşındırılması gibi konularda AKP Batı’yı ve özellikle ABD’yi memnun edecek bir program izliyor mu?

Dikkatle bakıldığında Batı ile kavga ediyor görünen ama gerçekte Batı’nın ana projelerini titizlikle uygulayan bir Türkiye var aslında.

Mevcut iktidarı ayakta tutan ve yüzde 50’lik bir topluluğun oy vermesini sağlayan da Batı’nın desteğiyle iyi kötü yürüyen ekonomidir.

Görünüşe aldanmayalım… “

***

Oltaya takılmış balığın yeme ihtiyacı yoktur demişti Rockefeller, Türkiye’den bahsederken.

Siyasi ve gerçek manada hayatta kalmak için zoka müptelası bir kişinin arkasında çok karanlık günlere sürüklenmek istiyor Türkiye.

Bu bile çok güçlü ve organize bir #Hayır demek için başlı başına gerekçe. Tabi bu #Hayır’ın çözüm değil çözüme giden yolda bir başlangıç olduğunu da görerek, hesaba katarak, kendimizi hazırlayarak.

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
6 MART 2017

Çağdaş Bayraktar

Yorum Ekle

Bir Cevap Yazın

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.

Most popular

Most discussed