Başbakan Binali Yıldırım cuma günü (10.03.2017) Bolu’da “egemenlik haklarını devretmeleri” için seçmenlerine seslendi.
Fakat Başbakan’ın beyni öyle uyuşmuş olacak ki Bolululara adeta “zulmün sembolü” haline gelmiş Bolu Beyi’nin torunları diyerek seslendi. Bununla da kalmadı, rejim ile ilgili saldırılarına devam etti.
Yıldırım, “Şu anda Başbakan da güçlü, Cumhurbaşkanı da güçlü. Evelallah uyumlu, hep beraberiz. Ama dün neler olduğunu, Başbakanlarla Cumhurbaşkanının arasında nasıl kavgalar, nasıl krizler çıktığını gençler bilmez ama sizler bilirsiniz. Baba kız gibi başlayan Demirel-Çiller, Ecevit-Sezer, Süleyman Demirel-Erbakan, daha geri gidin; hatta Adnan Menderes-Celal Bayar hepsinin arasında sorun çıktı. Bu sistem, baba ile oğlu birbirine düşürür.” [1] diyerek neden başbakanlık pozisyonuna (kendisine) gerek olmadığını anlatmaya çalıştı seçmenlerine…
*
Peki, ey Başbakan!
Sorarız sana:
Eğer bu sistem baba ile oğlu birbirine düşürüyorsa, yerine getirmek istediğiniz saltanat/halifelik düzeni tarihte kimleri birbirine düşürmedi bilmez misin?
Taht kavgaları, kardeşlerin karşılıklı kıyımları, baba ile oğul arasındaki sadakatsizliğin timsalleri ile dolu değil midir öykündüğünüz Osmanlı’nın tarihi?
Bakın size, sizin hazırladığınız anayasa taslağından “tek adam” rejiminin baba ile oğlu nasıl birbirine düşüreceğine dair kanıt.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Genel Faydaları”[2] adlı kitapçıkta, 2079 sayılı kanunun 106’ncı maddesi başlığıyla değiştirilmesi düşünülen kısım şöyle:
“Madde 106 – Cumhurbaşkanı, seçildikten sonra bir veya daha fazla Cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilir. Cumhurbaşkanlığı makamının herhangi bir nedenle boşalması halinde, 45 gün içinde Cumhurbaşkanı seçimi yapılır. Yenisi seçilene kadar Cumhurbaşkanı yardımcısı Cumhurbaşkanlığına vekalet eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır. Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, Cumhurbaşkanı yardımcısı Cumhurbaşkanına vekalet eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.”
*
Yani aslında hiç uzatmadan söyleyelim. Yeni anayasa ile birlikte cumhurbaşkanı yardımcısı seçilecek kişiler bir gün bu yetkilere sahip olabilmek için cumhurbaşkanının canına kast edemez mi? Ya da cumhurbaşkanı yurt dışındayken kullanacağı yetkilerle ülkeyi uçuruma sürükleyemez mi? Olmaz diyebilir misiniz? 15 Temmuz’dan önce Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki yaveri FETÖ üyeliğinden suçlanmadı mı? Suikaste uğraması, zehirlenmesi ihtimal dahilinde değil miydi? Peki yeni anayasa ile birlikte yine Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki yardımcıları buna teşebbüs ederlerse ne olacak?
Demokrasi ve hukuk temeline oturtulmuş, İstiklal Savaşı’nı yönetmiş bir devletin sistemi baba ile oğlu birbirine düşürüyorsa veliahtlık ve kabilecilik bu ülkeyi kana bular. Eğer bugün Erdoğan’ın ve siyasi iktidar mensuplarının canı dahil toplumun tüm kesiminin canı bi’nebze de olsa güvendeyse bu, ülkenin köklü dinamikleri ve (her ne kadar yetkileri zayıflatılsa da) milletin kullandığı erkler sayesindedir.
Yani mesele Tayyip Erdoğan ve AKP meselesi değildir. Mesele herkesten daha büyüktür:
Mesele hürriyet ve egemenlik meselesidir!
Mehmet Anıl Parlak
11 Mart 2017
Dipçe:
[1]: https://www.youtube.com/watch?v=kcYQrecnZJ8[2]: http://www.akparti.org.tr/kararimizevet/
Yorum ekle