“Sayın seyirciler geçtiğimiz Pazar günü bombalı bir saldırı sonucu yaşamını yitiren gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun Türk bayrağına sarılı naaşı, bu sabah erken saatlerde son yolculuğuna uğurlanmak üzere, ailesi, yakınları ve çalışma arkadaşları tarafından kalabalık bir halk topluluğu önünde Ankara Adli Tıp Morgundan alındı.
(…)
Sayın seyirciler Uğur Mumcu’nun Ankara Adli Morgundan bu sabah erken saatlerde alınan cenazesi, 1975 yılından bu yana 17 yıl sürekli olarak çalıştığı Cumhuriyet gazetesinin Ankara Bürosu önüne getirildi. Mumcu’yu Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosu önünde, yüreğinde onun gibi Kemalist ateş yanan binlerce kişi alkışlarla karşıladı. Mumcu bu sabah 9.45 sıralarında, gazeteye son kez uğradı.”
[ Uğur Mumcu’nun cenaze töreni, muhabir: Mesut Ertuğay, TRT ][1]
***
Bir 24 Ocak daha gelip çattı… Ortamda, özel günler için küflü sandıklardan çıkartılan içi boş sloganların yarattığı iç ekşiten bir tat. Yüreği ve zihni bu topraklarda(n) beslenenlerde, “Hoş bulmadım otağın yapısını” dedirten türden.
Birilerinin “Acep liberal-etnikçi mahalle ne der” korkusuyla en sonda bile söyleyemediğini en başta söyleyelim: “Maskeli bir maskesiz balo” ile karşı karşıyayız. Çünkü hakikate yönelme dürtüsü zayıflamış bir kesimi maskelerin düştüğüne ikna etmekte zorlanıyoruz. Evrensel değerleri temsil eden kavramlar, ulusal değerlere karşı girişilen “gayri nizami harp”in susturucusu durumunda.
İşte bu sinsi saldırının farkına ilk varanlardandı Uğur Mumcu; asimetrik savaşa bayrak açan bir kalem gerillası. Çekti mürekkeple dolu kılıcını, yürüdü üzerine karanlığın ve emperyalizmin tüm uzantılarının. Bir an bile gözünü kırpmadan.
Bu savaş, biçim değiştirerek halen devam etmektedir. Uğur Mumcu’yu fikirsel yapısı ve “tepeden tırnağa” kavgacı duruşundan soyutlamak da bu savaşın uzantısıdır. Bu savaşa dahil ve “sistematik bir saldırı”dır.
Bu sebeple Uğur Mumcu’nun fikirsel duruşunu sahiplenenler kendisine sormalı, “Uğur Mumcu’yu aramızdan ayrılışının 27. yılında nasıl anmalı?” ve hiç düşünmeden yanıtlamalı:
Bir şehidin ardından yapılan saygı atışı gibi sert, net, öfkeli ve kararlı!
TÜMEVARIM
Sözlük, tümevarım kavramını şöyle açıklıyor: “özelden genele ya da olaylardan yasalara geçiş şeklindeki, akıl yürütme.”
Tümdengelim ise genelden özele ya da yasalardan olaylara geçiş şeklindeki akıl yürütme şeklinde tanımlanıyor. Körün fil tarifine dönüşmesin diye, “Uğur Mumcu” tümüne vararak anımsatalım ki onu, onun çizgisini içselleştirenler daha sağlıklı ve doğru biçimde varabilsin onun düşünsel tutarlılığı ve cesaretine; “tümü”ne.
Uğur Mumcu, ne kadar devrimciyse o kadar milliyetçi/ulusçu, ne kadar milliyetçi/ulusçuysa da o kadar devrimciydi. Sapına kadar Kemalistti. Tüm benliğiyle anti emperyalistti. Bu sebeple soğuk savaştan kalma, ömrünü doldurmuş ayrımlarla milliyetçiliği öcü görenler de, kulaklarındaki neoliberal nefes ile huzur bulanlar da “Uğur Mumcu tutarlılık testi”nden geçemez. Tarih böylelerine daha sınav süresi dolmadan “kaldın” diye fısıldadı. Geçmiş olsun.
Mumcu’nun “Yurtseverlik Bilinci”nden anladığı, aydın olma iddiasına bulunanlara “yurtseverlik dersi”dir:
“Tam anlamıyla ‘dış destekli’ bir bölücü başkaldırma ile karşı karşıyayız. Ulusal sınırlar içinde barış ve özgürlük içinde yaşamak isteyen herkesin bu bölücü eylemlere hep birlikte karşı çıkması gerekir.”[2] Eminiz ki bu sözleri duyunca kulağının üstüne yatacak olanlar, “Bölücülük ve terörün ülke bütünlüğü ile birlikte temel hak ve özgürlükleri yok etmeyi amaçladığını anlayabilmek için solcu, sağcı, ortacı, şu bu olmaya gerek yoktur. ‘Adam olmak’ ve olaylara ‘yurttaşlık bilinci’ ile bakmak yeterlidir”[3] sözünde de “Adam olmak” tabiri üzerinden cinsiyetçi söylem eksenine yoğunlaşacaklardır, ana fikri bilerek ıskalatma kaygısıyla.
Mücadelesinde her daim şartlara aldırış etmeden “taarruzu şiddetlendirir” ve “Neoliberalizm, sosyalizme karşı liberalizmin yeni ve taktik değiştirmiş biçimidir”[4] der Mumcu. Bu cümleye ek yapmak da tümevarıma dahil:
– Kemalizme karşı da aynı şekilde!
Liberalizmin biçimine takılmadan, aldanmadan, “kandırılmadan” her türlüsüne karşı çıkar Uğur Mumcu. Açık ortamlarda mış gibi karşıtlık yapıp da kapalı kapılar ardında ve “Reel Politik” paravanı, “kültürel egemenlik” teslimiyetiyle liberalizmle uzlaşanlara ağır gelir. Kara delikleşmiş midelere ağır gelir, dokunur.
Eyvallahsız bir duruştur. Eğilip bükülmekten dolayı bel ağrısı çekenlere derman olmaz. Aksine ağrıları azdırır.
Bunlar, altı çizile çizile yazılmalıdır. Çünkü 1984’te olduğu gibi 2020’de de “’Devrimci’ ve ‘Demokrat’ gibi kavramları böyle bir dünyada ve böyle bir dünya ile kuşatılmış Türkiye’de yorumlamak ve yerli yerine oturtmak gerekir.”[5]
Sonra Mumcu, sözü yine bazı kavramlardan öcü gibi korkanlara getirir:
“Devrimci ve demokrat olabilmek için önce ‘anti emperyalist’ düşünceleri benimsemek gerekir. Çünkü emperyalizm, doğası gereği ‘enternasyonal’, “anti emperyalist’ düşünceler ise ‘nasyonal’ yani ‘millici’dir. Devrimci ve demokrat olanlar; şiddete, teröre, askeri işgale karşıdırlar. Bu işgal Beyaz Saray’dan da gelse karşıdırlar, Kremlin’den de gelse…”[6]
Ey okuyucu, sen bu söze katılmakla birlikte sakın gözden kaçırma, Beyaz Saray halen yerli yerinde, lakin Kremlin’in yanına bir de Pekin ekle, karşı tarafa da -niyet bakımından konu Türkiye karşıtlığı olduğunda- ABD’den hallice bir AB.
“GERÇEĞİ YADSIYARAK ‘DEVRİMCİLİK’ YAPILMAZ”
Bugün terör örgütü ile onun elebaşına slogan atanları ayırmaya çalışanlara Mumcu’nun şu sözlerini anımsatmak da “görevdir, yangın yerinde”:
“Terör, çok uluslu ve karmaşık bir olaydır. Bu çokuluslu ve karmaşık olay, bin bir türlü nedene bağlı olarak gündeme geliyor. Bu yüzden Türkiye’de teröre karşı olan insanların hiçbir siyasal ve ideolojik önyargıya saplanmadan yaşanan somut gerçekliği görmeleri gerekir. Gerçeği yadsıyarak ‘devrimcilik’ yapılmaz. (…) Bu gerçekleri sergilemek ne ‘anti komünizm’dir ne de ‘anti sovyetizm’… Yalnızca yurtseverliktir. Yurtseverlik bilinci de öyle alınıp satılamaz; insanların vicdanlarında ve yüreklerinde oluşur.
Ermeni ve Kürt terörizmi, iki kanlı örgütü, PKK ve ASALA’yı bir araya getirmişken, bir Türk aydınının, Türk devrimcisinin görevi, bu terörü destekleyen, dolaylı ya da dolaysız biçimde bu örgütlere arka çıkan bütün kişi ve kurumlara karşı açık savaşa girmektir. Bu hem insanlık hem de yurttaşlık görevidir.”[7]
Düşünsel mücadelesinde, emperyalizmin etnik-mezhepsel-küresel uzantılarına karşı, “ılımlı” “uzlaşmacı”, “ödün veren” bir tip değildi Uğur Mumcu. O, düşün mahallesinin asi çocuğuydu. Katığı kavgasıydı. Sırtlan pazarının dünden razı esnafı değildi. Cesurdu, kararlıydı, çalışkandı. Tek kişilik bir ordu, tam anlamıyla “etkin, caydırıcı, saygın”dı.
Uğur Mumcu’nun gazeteciliğini tasvip etmeyenlerin, “Uğur Mumcu Gazeteciliği” adı altında düşünsel hassasiyetten soyutlanmış, yüzeysel bir gazetecilik kurgulamaya çalışanların, “muhalif gazeteci” diye pazarlanacağı yüzlerce “vitrin” var. Fakat onun izinden gitmek isteyenler, en azından onun kadar cesur, kararlı, tutarlı ve “omurgalı” olmak zorunda. Her durumda ve her türlü zorluğu göze alarak.
Selam olsun kanını kalemine mürekkep edene…
Selam olsun, Kuvvacıların kalpaksızına,
Andımız olsun ki,
Cumhuriyet ve Kemalizm “meşalen elimizde”.
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
24 OCAK 2020
DİPÇE
[1] https://www.youtube.com/watch?v=q-kmK11GHQU
[2] Yurtseverlik Bilinci, Cumhuriyet, 2 Aralık 1984
[3] Yurtseverlik Bilinci, Cumhuriyet, 2 Aralık 1984
[4] Neoliberalizm, Cumhuriyet, 24 Haziran 1984
[5] Devrimci Demokrat, Cumhuriyet, 7 Aralık 1984
[6] Devrimci Demokrat, Cumhuriyet, 7 Aralık 1984
[7] ASALA ve PKK, Cumhuriyet, 22 Şubat 1985

Yorum ekle