Üçüncü Yol

MİLLİ MÜCADELE’NİN İLK FİKRÎ KURŞUNU: HAVZA GENELGESİ

“Bizi öldürmek değil, canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Hiçbir zaman umutsuz olmayacağız. Çalışacağız ve memleketimizi kurtaracağız. Zaten bundan başka bir yol yoktur.” 

Mustafa Kemal Atatürk, 26 Mayıs 1919, Havza

***

Yıl 1919.

Meclis-i Mebusan’ın “tek çare” olarak gördüğü Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ağır getirilerini kaldıramayan Osmanlı, Batılı devletlere teslim olmuş durumda.

Ege, Yunan birliklerinin işgali altında.

İstanbul’da vatan meselelerini konuşmak üzere Yıldız Sarayı’nda gerçekleşen şûrada önerilen çözümlerin konuşulması “15 dakika” ile sınırlandırılarak, “Hangi büyük ülkenin mandasına girmek daha uygundur” konuları tartışılıyor. 

Dönemin İstanbul gazeteleri “İstanbul, Ermenistan ve Anadolu’nun idare vekâleti Amerika’ya bırakılıyormuş. Gerçekleşirse memnun olacağız”, “Himaye değil, İstiklal” manşetleri ile mandacılığı meşrulaştırmaya çalışıyor.

Padişah, tahtından olmamak için işgalci kuvvetlere boyun eğiyor.

***

İşte tüm bunlar olurken; 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal, bağımsız bir “Türk devleti” kurmaya karar verir. Vatan topraklarının kurtuluş yolunu, yabancı milletlerin himayesi altına girerek aramayı amaçlayan zihniyetin aksine Mustafa Kemal için çözüm; “tam bağımsızlıktı”.

Atatürk, bu mücadeledeki kararlılığını şu sözlerle anlatıyordu: 

“Karşı koymakta sona kalanlarımız bir tepede hayatlarına son verirler. Gelecekte ‘burada yatanlar vatanlarını kurtarmaya çalışanlardır’ diye yazılı bir taşa sahip olabilirlerse mükafatları bu olur.”

Ege’deki işgaller hızla devam ederken, İstanbul hükümeti duruma sessiz kalmayı tercih ederek, halkın işgalciler tarafından uğradığı zulmün Anadolu’da yankılanmasını engelleniyordu. Ancak Mustafa Kemal biliyordu ki; vatanın ulusal birliğe ihtiyacı vardı. Halkın hızlı bir şekilde örgütlenerek “fikir eylemlerini” başlatması gerekiyordu. 

İstanbul’da hazırlıklarla uğraşan Atatürk, o günleri şu şekilde betimliyordu: “Fikir hazırlıkları, seferberlikte davul zurna çalarak asker toplamak gibi olmaz. Alçak gönüllülükle çalışmak, kendini silmek karşısındakilere samimi bir kanı vermek şarttır.” (1)

RESMİ BAŞKALDIRININ İLK ATEŞİ

Ulusal kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere 19 Mayıs 1919’da Samsun’a giden Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs 1919 sabahı, işgal güçlerine karşı resmî başkaldırının ilk fitili ateşlemek üzere Havza’ya hareket etmişti. Havza’da görüşmeler gerçekleştiren Mustafa Kemal, Türkiye haritası üzerinde düşmanın işgal ettiği bölgeleri anlatıyor ancak halka; ümitsiz olunmaması gerektiğini söyleyerek memleketi hep beraber kurtaracaklarını vurguluyordu.

Mustafa Kemal Paşa, 26 Mayıs’ta Havza Belediye Reisi İbrahim Cebecioğlu ile görüşerek İttihat ve Terakki kapandığı için gizli olarak çalışan bir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin bulunduğunu öğrenir ve bunun üzerine ilk kez Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin de kurulmasını talep eder. Aynı zamanda cemiyetin benzerlerinin kurulması için Samsun, Bafra, Çarşamba, Giresun, Sinop, Ordu, Çorum, Tokat ve Sivas belediye reislerine telgraflar çekilmesini ister.

Aynı gün 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın Havza’ya çektiği telgrafta, İzmir’den haber alınamadığını ve oradaki kumandanlıkla da bağlantı sağlanamadığını bildirilmişti. Telgrafın devamında, 25 Mayıs’ta Manisa’nın işgalinden sonra iletişimin kesildiği ve nakledilen birliklerin Ereğli’den kara yolu ile ulaşacakları belirtiliyordu. Askerlerin sayısının az olmasından ötürü Afyon’daki 23. Fırkaya gönderdiklerini söyleyen Ali Fuat Paşa, Kastamonu ve Kayseri’de de güvenlik sıkıntılarının olduğunu anlatıyordu.

Ege’deki işgallerin tehlikle oluşturmasına yönelik Kastamonu Valiliği’ne telgraf çeken Mustafa Kemal, büyük mitingler yapılması gerektiğini belirtiyordu. Mitingler sırasında halk sakinliğini koruyacak ancak oluşturulan birlik ruhu Batılı devletlerin dikkatini çekecekti. 

27 Mayıs’ta Havza’ya çekilen bir başka telgraf ise Diyarbakır’dan geliyordu. 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey tarafından çekilen telgrafta, Diyarbakır’daki İtilaf kulübünün hükümetin yanında olduğunu, Kürt kulübünün ise Kürdistan istiklali için siyaset takip ettiğini, fakat aralarındaki pürüzlerin giderilmeye başlandığını bildirmekteydi. Kürt kulübünde etkili olanların Cemil Paşazadeler olduğunu ve bunların amacının önce İngiliz himayesinde Kürdistan istiklali iken sonradan bunun sakıncasını anlayarak Osmanlı’ya bağlı “özerk” bir yapı elde etmek olduğunu haber veriyordu.(2)

Anadolu’daki kumandanlıklar ve valilerle haberleşen Mustafa Kemal, onları Millî Mücadele etrafında toplamaya çalışmıştı. Amaç; Millî Mücadele için birlik ve beraberliğin sağlanması ve teşkilatlanmanın tamamlanmasıydı.

28 Mayıs 1919 tarihinde, ilişki kurduğu tüm asker ve sivil yöneticilere bildiri gönderen Mustafa Kemal Paşa; İzmir, Manisa ve Aydın’ın işgali, gelecekteki bütünlüğünün korunması için, ulusal tepkilerin daha canlı gösterilmesi ve sürdürülmesi gerektiğini söylüyordu.

Bildirinin Nutuk’ta yer verilen halinin sadeleştirilmiş hali şu şekildedir: 

“Ulusal yaşamımızı ve bağımsızlığımızı yaralayan saldırılar millete kan ağlatıyor. Halkın üzüntüsü giderek taşıyor. Katlanılması asla düşünülmeyecek böyle bir durumun ortadan kaldırılması için bütün uygar dünyaya ulusal tepkimizi göstermeliyiz.

Önümüzdeki hafta pazartesi günü başlayıp çarşambaya kadar köylere varıncaya dek her yerde büyük heyecanlı mitingler düzenlenmeli; büyük devletlerin temsilcileriyle hükümete etkili telgraflar çekilmeli; yabancıların bulundukları yerlerde onları da etkilemeye çalışılmalıdır. 

Ancak, ulusal tepkiler gösterilirken terbiye ve geleneklerimize uyularak taşkınlıklar yapılmamalı, Hıristiyan halka karşı bir saldırı ve gösteri havası asla yaratılmamalıdır.”(3)

Millî Mücadele’nin ilk fikrî kurşunu olan Havza Genelgesi bu sözler ile duyurulmuştu Anadolu’nun dört bir yanına…  

Atatürk, Türk milletinin uğradığı felaketin halka açık bir şekilde anlatılarak, her Türkün üzerine düşen vazifeyi yapması halinde vatanın kurtulacağını inanıyordu.

Genelge ile birlikte halk artık biliyordu ki; Türk Devrimi Anadolu’da başlamıştı. Milli Mücadele’nin amacı ve yöntemi belirlenmişti. Düşman hem içeride hem de dışarıdaydı. Kurtuluş yolu olarak padişah ve manda ve himaye düşüncesinin yerini, “ulusal bilinç” ve “ulusal direniş” almıştı.

O dönem Havza Belediye Başkanı İbrahim Cebecioğlu durumu şu sözlerle anlatıyordu:

“Paşadan aldığımız ilhamla halkı 28 Mayıs günü ilkokula çağırdık. Daha sabahtan dükkânını kapatan esnaf, tüccar ve halk okulda toplandılar. Paşa hazretlerinden öğrendiğimizi ve O’nun bizlere yaptığı telkinleri hemşerilerimize naklettik. Özet olarak herkese silahlanmayı salık veriyordu. Çünkü o gün için en önemli sorun silahlanmaktı.”(5)

Halka Millî Mücadele ruhunu benimsetmeyi amaçlayan Atatürk, direnişleri ve mitingleri yöntem olarak belirleyerek, bağımsız bir Türk Devleti kurma yolunda önemli bir adımı Havza Genelgesi ile geride bırakmıştı. 

23 Mayıs’da İzmir’in işgalini protesto etmek amacıyla 100 bini aşkın kişinin katılımı ile gerçekleşen Sultanahmet Mitingi ardından 30 Mayıs’da aynı kalabalık tekrardan Sultanahmet’te toplandı. İstanbul hükümetinin miting yasaklamalarını aldırış etmeyen halk, “İstiklal isteriz. Belaların sebebi, saldırılar karşısında isyan edilmemesidir” sözlerini haykırıyordu. Eş zamanlı olarak Havza’da İzmir şehitleri için miting yapılıyor, Ödemiş’te, “Yiğit Ordusu” adı verilen ilk Kuvayı Milliye örgütü kuruluyordu.

İstanbul hükümeti, emperyalist güçlerin mandasını istemeye devam ederken, Vakit gazetesinde manda karşıtı yazısı yayımlanan Hukuk Profesörü Selahattin Bey, “Koca bir devletin ağzından, ‘bu işi beceremiyorum gelin, beni yönetin’ açıklamasının çıkması büyük bir alçalmadır. Çanakkale’nin savunucuları bu alçalmaya layık değildir” diyordu.

Batılı devletleri ve İstanbul hükümetini rahatsız eden mitingler, tüm Anadolu’ya yayılmıştı. 31 Mayıs günü Savunma Bakanı Şevket Turgut Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta; İngiltere’nin hükümete gönderdiği notadan bahsediliyordu, Sivas ve yöresindeki Ermenilerin güvende olmadığı ve Mustafa Kemal’in önlem almaz ise suçlanacağı yazıyordu.

Mustafa Kemal Paşa, hükümet tarafından gelen çağrıya uymayarak faaliyetlerini sürdürecek, Osmanlı Devleti’ne bağlı askerlik görevinden istifa ederek, vatanı kurtarmak için çıktığı Milli Mücadele yolunda “bir fert olarak millete dönecek” ve emperyalizme baş kaldırmaya devam edecekti

***

Aradan 101 yıl geçti ancak emperyalizmin yıkıcılığı bir kez olsun durmadı.

  • Türkiye, 2020 yılında hâlâ Batılı devletlerinin kuşatması altında.
  • Yunanistan, Ege’de adaları işgal etmeye devam ediyor.
  • Türkiye’nin bağımsızlığını tehlikeye atan projeler ile ABD, Karadeniz havzasına girmeye çalışılıyor.
  • Tutsak durumda bırakılmış Türk siyaseti, halkı ayırmak için bir araç olarak kullanılıyor.
  • Atatürk’ün vatanı emanet ettiği Türk gençliğinin önü kesiliyor.
  • Siyasilerin demeçlerinden eksik etmediği “emperyalizm ile mücadele” söylemi, cümlelerin ötesine geçemiyor.
  • En önemlisi; 101 yıl önce Türk milletinin bağımsızlık yolunda zafere ulaşmasını sağlayan ve Havza Genelgesi ile benimsetilen; “ulusal bilinç” ve “ulusal direniş” ruhuna ihanet ediliyor.

Ancak unutulmamalıdır ki; Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, mirasçıları tarafından yaşatıldığı sürece; Türk ulusunun kurtuluş yolu var olacaktır.

***

“Türk’ün onuru, öz saygısı ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür.
Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa ölsün, daha iyidir.”

– Nutuk

Kaynakça:

(1) F. R. Atay, Çankaya. İstanbul, 1998.

(2) Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV 1996, belge 1. 

(3)-(4) Çoşkun, Alev. Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu. Ed. Mehmet Ali Güller. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019.

Mutlu, Cengiz. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun Havza’daki Faaliyetlerinin Milli Mücadele’deki Yeri. Cedrus Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü, 2019.

1 yorum

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Siteye e-posta ile abone ol

Bu siteye abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için kayıt olmalısınız.

Diğer 58 aboneye katılın

Takip Et

Bizimle iletişim kurun. İnsanlarla tanışmayı ve yeni arkadaşlar edinmeyi çok seviyoruz.

%d blogcu bunu beğendi: