Yazının başlığına bakınca bir an “Ne alaka?” sorusunu sarf etmiş kişiler olabilir. Ancak bir an sonra alakayı düşündüğünde ve bulduğunda “Eyvahlar olsun!” kaygısı ve korkusu içinde “Sistem hatta rejim değişikliğini nasıl engelleyebilirim?” sorusu sarf edilecektir şimdiye kadar bu soruyu sormayan kişiler tarafından en azından…
Bu yazı; bu soruyu daha önce sormayan, sistem hatta rejim değişikliğinin sıkıntı yaratmayacağını düşünen kişileri “çocukları” üzerinden “dürterek” kendine getirmesi, sarsması ve artık “TEHLİKENİN FARKINDA OLMASI” için yazılmıştır. Zira mevzubahis “çocuksa” gerisi teferruattır Türk toplumunda (en azından çoğunluğunda), tıpkı “vatan” gibi. Dolayısıyla “Tayyip işi başkanlık sistemi”ni bir de çocuklarla bağlantılı anlatalım ki “o kişilerin” yumuşak karınlarına dokunup kendilerine getirelim!
***
Bildiğiniz üzere 1980’lerden beri bir başkanlık sevdasıdır, aldı başını gidiyor. Sistem üzerine tartışmalar AKP hükümetleri dönemlerinde ayyuka çıkarken kısa bir zaman içinde de sandıkla karşımıza çıkacağa benziyor, maalesef. Hala tehlikenin farkında olmayan var, hala “koltuk değnekçiliği” yapan “(sözde)milliyetçi (sözde)muhalifler” var ve hala tehlikenin farkında olup da toplumu örgütle(ye)meyen, bilinçlendir(e)meyen aksine toplumun gazını alarak bir nevi “stepne” görevinde olan siyasi partiler, sendikalar, dernekler var… Dolayısıyla iş başa düşüyor; “durumu ve gerçeği bilenler olarak, elimizden geldiği kadar, bağlı olduğumuz Türk ulusuna yol göstermek” için, zira bu öncelikle bizim “insanlık görevi”miz ve Üçüncü Yol olarak yola çıkış sebebimiz.
Gelelim konumuza.
Yakın zamanda AKP tarafından MHP’ye gönderilen “yeni anayasa taslağı” malumunuzdur.[1] Görebildiğimiz/gösterildiği kısmıyla karşılaştırdığımızda aslında bu taslağın, 2012 senesinde AKP’nin meclis komisyonuna sunduğu taslaktan[2] pek de bir farkı yok, ancak özellikle bir tanesinde yapılan değişiklik, hedefin gerçekte ne olduğunu gösteriyor bizlere. Evet, yapılacak olan değişikliklerden “Ant içme metni” de nasibini alıyor illa ki, zira onu değiştirmeden yapılacak herhangi bir değişiklik eğreti duracaktır bulunduğu yerde. Her iki taslakta da önerilen ant içme metninde ne laik devlet var ne Atatürk ve Türk adı ne de ilke ve inkılapları… Ama “şeref ve namus” da yok! Ant içme metninde yani… Esas konumuza “laik devlet, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık, şeref ve namus” gibi değerler ve ilkeler olsaydı giriş yapamayacağımız hatta bu yazıyı yazamayacağımız düşünüldüğünde esas meselenin aslında “değerler ve ilkeler” olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Şunu söylüyorum aslında:
“Laik bir devletin Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, şeref ve namus gibi değerlere önem veren herhangi bir Türk vatandaşı (milletvekili olmasını geçtim) ne tecavüzü ve çocuk yaşta evliliği meşru kılacak bir söz söyler, öneride bulunur ne de bölünmeyi ve diktatörlüğü hedef edinmiş bir anayasaya evet der.”
***
Devam edelim.
“Yeni anayasa” ile “tecavüzü AKlayan ve çocuk yaşta evliliği meşrulaştıran önerge” arasında kuracağımız bağlantıya geçelim.
İddiam şudur ki:
“Tayyip işi” başkanlık sisteminde meclise gelen herhangi bir kanun tasarısı veya teklifi kolayca meclisten geçebilecek; velev ki geçemedi, o zaman da başkan “başkanlık kararnamesi” yetkisi ile istenilen düzenlemeyi bizzat kendisi yapacaktır. Nasıl mı?
AKP’nin hazırladığı yeni anayasa taslağına göre;
1. MİLLETVEKİLİ VE BAŞKANLIK SEÇİMİ
Madde 27– (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Başkanlık seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır.
Bu maddenin anlamı şudur: Başkanlık ve parlamento seçimlerinin aynı tarihte yapılması, seçimi kazanan başkanın aynı zamanda partisinin meclis grubu aracılığıyla yasama organında da hakimiyete sahip olması demektir. Böylece yasama ve yürütme aynı partinin egemenliği altına girecek, kuvvetler ayrılığı ilkesini işlersiz kılacak, çoğunluk tahakkümüne kapı aralayacak ve “tecavüzü ve çocuk yaşta evliliği meşrulaştıran önergeler” hiçbir engelleme ile karşılaşılmaksızın kabul edilecek, önergenin içinde bulunduğu kanun tasarısı veya teklifi kanunlaşarak yürürlüğe konulacak. Oysa “gerçek” başkanlık sisteminde tüm bu saydıklarıma ortam yaratılmaması için parlamento ve başkanlık seçimleri ayrı tarihlerde yapılmaktadır.
Diyorsunuz ki “Zaten şu anda da meclis çoğunluğu AKP’nin, yani istediği çoğu yasayı çıkarabilir, istemediğini engeller.” Evet doğru, mevcut durum bunu gösteriyor fakat şu anda durumun bu olması ileride de bu şekilde devam edeceği anlamına gelmiyor. Yani en azından mevcut sistemimizde (parlamenter-yarı başkanlık gibi karma bir sistem) parlamentodaki sandalye sayısının partiler arasında dengeli bir şekilde dağılmasının ihtimali varken ve yüksekken; “Tayyip işi” başkanlık sisteminde bu ihtimal hiçbir zaman olmayacaktır. İktidarın kişiselleşeceği, meclisin başkanın kontrolünde olacağı bir sistemde yapılmak istenen bir düzenlemeye muhalefet ederek onun çıkmasını önlemek bir hayal olacaktır.
Şunu da belirtelim; parlamenter sistemde parlamentodaki sandalye sayısının parlamentoda yer bulan partiler arasında dengeli bir şekilde dağılması da yasama krizine sebep olabilir, zira ihtiyaç olan bir kanunun meclisten çıkması zor olabilir. Ya da başkanlık sisteminde başkanın ve meclisin farklı partilerden oluşu yine ihtiyaç olan bir kanunun çıkışını engelleyebilir. Dolayısıyla bu yazı “Hangi sistem daha iyidir?” yazısı değil, hedeflenen sistemde nelerle karşılaşabileceğimizi açıklayan bir yazıdır.[3]
2. BAŞKANLIK KARARNAMESİ
Madde 23– (1) Başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda Başkanlık kararnamesi çıkarabilir. Bir konuda Başkanlık kararnamesi çıkarılabilmesi için kanunlarda o konuyu düzenleyen uygulanabilir açık hükümlerin bulunmaması şarttır. Kişi hak ve hürriyetleri kararname ile düzenlenemez. Kararnameler ile kanunlarda aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.
Bu maddenin de anlamı şudur: Kuvvetler ayrılığı ilkesinin mevcut olduğu sistemlerde bu, “görev/fonksiyon gaspı” anlamına gelir ve görev gaspıyla yapılan işlemler yok hükmündedir. Ancak “Tayyip işi” başkanlık sisteminde “görev gaspı” anayasa ile meşrulaştırılıp başkana verilen bir yetki, bir ayrıcalık oluyor! Yukarıda demiştik ya, “velev ki meclise sunulan bir kanun tasarısı meclis tarafından kabul edilmedi.” diye, işte o zaman da devreye “başkanlık kararnamesi” giriyor efendim. Ki öngörülen “Tayyip işi” başkanlık sisteminde yasama organının yürütmeye tabi olması amaçlanırken, yasama organına herhangi bir denge-fren mekanizması görevi verilmezken, üstüne bir de başkanlık ile parlamento seçimleri aynı tarihlerde, aynı zamanda yapılacakken başkanın isteyip de meclisin kabul etmediği bir kanunun çıkmaması da pek mümkün olmayacaktır. Zira mecliste söz sahibi olan parti zaten başkanın partisi olacaktır. Varsayalım ki başkanın meclisteki çoğunluğu oluşturan partisi, yürütmenin yani başkanın istediği bir kanunu çıkarmak istemedi! Örneğin “tecavüzü ve çocuk yaşta evliliği meşrulaştıran önerge”nin “Tayyip işi” başkanlık sisteminde meclisin önüne geldiğini düşünelim. Meclis de “Yok artık, bu kadarı da fazla!” deyip kabul etmedi. İşte bu durumda başkan çıkıyor ve diyor ki; “Size muhtaç değilim, elimde kapı gibi kararname çıkarma yetkim var.” Ve bir başkanlık kararnamesi ile o “tecavüzü ve çocuk yaşta evliliği meşrulaştıran kanun maddesi”ni başkan bizzat kendi girişimiyle yürürlüğe sokuyor. Bu kadar basit! Oysa örnek alındığı zannedilen ABD başkanlık sisteminde, başkanın kararname yoluyla yasama organının yasama görevini gasp ettiği böyle bir düzenleme yoktur. Zira bilinir ki böyle bir yetkinin varlığı zaten başkanlık sisteminin ruhuna aykırıdır!
***
Anne ve babalar (ve anne-baba adayları) tekrar tekrar düşünün! Sınırsız yetkilerle donatılmış bu zihniyetteki kişilerin neler yapabileceğini düşünün! İleride, toplumda infial yaratacak daha kaç yasanın çıkabileceğini düşünün! Biraz daha ileride kız çocuğunun baş örtüsünün altından saçı gözüktü diye, tecavüze uğradı diye, pantolon giydi diye, okula gitti diye alacağı kırbaç cezalarını düşünün, çocukların idam edildiği bir ülke olacağımızı düşünün…
“O kadar da değil!” diye düşünmeyin. 15-20 sene öncesine kadar “tecavüzü ve çocuk yaşta evliliği meşrulaştıracak bir önerge”nin mecliste kabul edileceğini düşünür müydünüz?..
Değil sistem ve rejim değişikliği; bizlerin bu zihniyetteki kişilerin ellerinden tüm yetkileri almamız, onları vekil olarak kabul etmememiz, çocuklarımızdan ve kadınlarımızdan uzak tutmamız gerekir.
İlerici-gerici kavgası dedik bu savaşa. Gerici saldırılar dört koldan geliyor, hayatlarımızda dokunmadığı yer kalmadı. Hedeflenen rejim değişikliği de bu saldırıların en şiddetlisi olacak.
Vatan da bu topraklarda yaşayan her anne-babanın evladı değil midir? Nasıl ki çocuğumuzun geleceğini düşünüyorsak vatanın da geleceğini aynı şekilde düşünmemiz gerekmez mi? Nasıl ki çocuğumuzun her türlü istismarına karşı ayaklanıyorsak artık vatanın da istismarına dur dememiz gerekmez mi?
Simge Kalyan
DİPÇE
[1] http://www.aksam.com.tr/siyaset/anayasa-taslaginda-neler-var/haber-566898 [2] https://erdalguven.wordpress.com/2013/04/01/ak-partinin-baskanlik-sistemi-teklifi-tam-metin/ [3] “Tayyip İşi” Başkanlık Sistemi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Yorum Ekle