24 Ekim 2017 tarihinde Meral Akşener’in kurucu genel başkanı olacağı yeni partinin 200 kişilik Kurucular Kurulu listesi yayımlandı.[1] Ali Türkşen’in sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla yeni partinin logosu da belli oldu.[2] 25 Ekim’de de partinin adı “İYİ Parti” olarak ilan edildi, parti programı ve tüzüğü yayımlandı.[3]
Partinin ismi de logosu da tartışmalara sebep oldu hâliyle; ismin belirlenmesinde Osmanlı’yı kuran Oğuz boyu Kayı’nın tamgasına atıf var. Logodaki güneşle de Türk mitolojisine atıf yapıyorlar anlaşıldığı kadarıyla. Osmanlıcıların ve Turancıların oylarına oynadıkları kuvvetle muhtemel. Mesele birtakım ihtimallerden ve varsayımlardan ibaret de değil, parti programlarının giriş kısmında da “İYİ BİR TÜRKİYE” başlığı altında doğrudan “o büyük Osmanlı devleti” vurgusu var: “İyi insanlar bu toprakları onurlandırdıktan sonra o büyük Osmanlı Devleti bu topraklardan doğdu.”[4] Görülen o ki Akşener ve partisi, Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Yeni-Osmanlıcı politikalarına kendileri de Yeni-Osmanlıcı politikalar izleyerek karşılık verecekler. Bakalım Akşener ve kurmayları Osmanlıcılık’ta iktidarla aşık atabilecekler mi? Göreceğiz…
Parti programından devam edelim. İYİ Parti’nin parti programı ilk okunduğunda görülecektir ki “partiler çöplüğü”ne çevrilen Türkiye’de mevcut partilerin programlarından çok da farklı değil programları; “öbürlerinin lâciverti” olarak ifade etsek yanılmış olmayız.
Mesela parti programlarında “EKONOMİ” başlığı altında “Ekonomi politikalarımızda yeni küresel ve bölgesel, ekonomik ve finansal çerçevenin önemli bir etkisi olacağına inanıyoruz.” diyorlar.[5] Dünya’da birçok alanda tekel oluşturan, devletleri dahi borçlandıran, hükümetlere yasalar dayatan “küresel sermaye” gruplarının bu “etki”deki payı ne olacak bilmiyoruz, bu sermaye gruplarına ve onların içerideki uzantılarına karşı Türk ekonomisini nasıl korunaklı kılacaklarına ve Türk milletinin alın terini nasıl koruyacaklarına dair bir bilgi de yok. Devamında “…Türk ekonomisinin küresel ve bölgesel düzenin güçlü ve saygın bir aktörü olabilmesini sağlayan bir modeli temel alacağız.”[6] da diyorlar; bu ifadelerden “küresel ve bölgesel -ekonomik- düzen”den rahatsız olmadıkları, hatta Türkiye’yi de bu düzenin “güçlü ve saygın bir aktörü” kılmak arzuları net bir şekilde görülüyor. Bunu sağlayacak olan modelin adını vermemişler ancak programlarında yazılanlardan kastettikleri modelin 24 Ocak Kararları’ndan ve Özal’dan bu yana fazlasıyla uygulanan, AKP hükümetleriyle de hâd safhaya çıkan “neo-liberal ekonomik model” olduğu anlaşılmıyor mu?
Zorlama bir yorum mu oldu? Öyleyse programdaki başka birtakım ifadelere de bakalım:
“Piyasa ekonomisinin etkinliğinin artırılabilmesi ve özel sektör öncülüğünde bir büyümenin sağlanabilmesi amacıyla…”[7]
“Yabancı yatırımcılara siyasi, yasal düzenleme ve ekonomi politikaları bağlamında güvenilir, öngörülebilir ve her şeyden önemlisi her türlü yolsuzluk ve kayırmacılıktan arındırılmış bir yatırım ortamı sağlanacaktır. Her türlü yabancı yatırımı desteklemekle birlikte, teknoloji ve know-how transferi yapacak olan, katma değerli ihracata dönük ve yüksek ücretli istihdam yaratan yabancı doğrudan yatırımları öncelikli olarak teşvik edeceğiz.”[8]
“Devletin piyasalara müdahalesinin en aza indirgenmesi temel hedef olmakla birlikte…”[9]
Çok da zorlamamışız, zira malzeme fazlasıyla bol zaten.
Bu arada programda bu ifadelerle çelişen, neo-liberal politikalara zıt başka ifadeler de var. Zaten program çelişkilerle de dolu. Ancak biz satır aralarına serpiştirdikleri, şark kurnazlığı güttükleri, ucuz numaralarla gizlemeye çalıştıkları maddeleri ifşa edelim; çünkü ruhu okşayan ve güzel vaatlerde bulunan maddelerin Ziya Kaan Karakuş’un da dediği gibi “…manavın tezgahta en ön sıraya dizdiği domateslerden hiçbir farkı yoktur.”[10]
Örneğin parti programında “Sağlık sisteminin piyasalaştırılmasına ve hizmet kalitesinin düşürülmesine izin verilmeyecektir.”[11] ifadesi manavın en ön sıraya dizdiği parlak, kıpkırmızı, hormonsuz ve güzel kokulu o domateslerden biridir. Ama aynı programda “Vakıf ve özel sektörün sağlık alanında daha etkili olması teşvik edilecektir.”[12] ifadesi de yer alır, işte bu da içten pazarlıklı manavın poşetinize atacağı çürük domatestir. Poşete atılan tek bir çürük domates de poşetteki tüm güzel kokulu ve hormonsuz domatesleri çürütmeye yeter. Sağlığın özelleştirilmesi, yani sağlık alanında vakıf ve özel sektörün etkili olması demek, hastanın müşteri yerine koyulması demektir. Özel sektörün çarkı dönsün diye hastalığın tedavi edilmesindense asgari seviyede devamlılığını sağlamaktır hedef. Bunun önüne geçilmesinin yolu da sağlık alanında vakıf ve özel sektör etkinliğini zayıflatmak hatta ortadan kaldırmakken Akşener’in partisinin izleyeceği program bu etkinliği arttırmaktan yana yapıyor tercihini, hem de “sağlık sisteminin piyasalaştırılmasına izin verilmeyeceğinden” bahsederken. Satır araları işte bu yüzden hayatidir, gözden kaçırmaya gelmez.
Sadece sağlık sisteminde değil, ulaştırmada da özel sektör etkinliğine ve özelleştirmelere gayet sıcak bakıyor İYİ Parti:
“Kara yollarında yap-işlet-devret modeli ile özel sektöre inşa ettirilerek işletilecek otoyollarının ihale sisteminin ve sözleşme yapısının şeffaf, denetime açık, finansman ve yatırım maliyetleri açısından hesap verebilir olmasını sağlayan bir yasal düzenlemeye gidilecektir.”[13]
“Demiryolu işletmeciliği özelleştirilerek yolcu ve yük taşımacılığında uluslararası platformda rekabet edebilen, kaliteli donanımlar üreten ve işleten demiryolu politikası hayata geçirilecektir.”[14]
“Özel sektörün hava taşımacılığındaki rolü artırılacak, uluslararası sivil havacılık standartlarına uygun kalitede ve rekabetçi bir hava taşımacılığı piyasasının oluşması özendirilecektir.”[15]
Şimdi biraz ara verip bir soru soralım, İYİ Parti’nin parti programında yer alan bu ifadelerin mevcut hükümetin izlediği ekonomi, sağlık ve ulaştırma politikalarından ne farkı var?
Renk mi? “Lâcivert” demiştik değil mi?
***
Programda “KIRSAL KALKINMA” başlığının altında tarım politikalarıyla ilgili ne demişler, ona bakıyoruz. “…bize özgü ağaçlar, tohumlar ve bitkiler geliştirilmesi”nden[16] bahsedilen programda ne yazık ki mevcut “Tohumculuk Kanunu”nun yarattığı sorunlara bir atıf yok; ülke tarım ve tohumculuğunun bitirilmesinin hedeflenmesi, GDO’lu gıdaların pazara girişinin kolaylaştırılması ve -küresel yahut çok uluslu olarak ifade edilen- MONSANTO gibi dünyada tohum tekeli oluşturmaya çalışan şirketlerin ülkemiz tarımında söz sahibi olmalarının önünün açılması vs. Hiçbirine atıf yok. Henüz elimizdeki tohumu, bize ait olan tohumu korumaya yönelik bir politikadan söz edilmezken AR-GE araştırmalarıyla bize özgü ve yeni tohumlar geliştirileceği inandırıcı bir vaat midir?
Bu arada kırsal kalkınma ve tarım politikaları demişken, partinin Kurucular Kurulu’nda yer alan aşiret liderlerinden de bahsetmeden geçmeyelim:
“Kazım Ataoğlu, eski AK Parti Bingöl Milletvekili. Ataoğlu aynı zamanda Zikte aşiretinin lideri. Ataoğlu, 16 Nisan referandumunda aşiretiyle birlikte ‘evet’ oyu vereceklerini açıklamıştı.
Cevher Cevheri, Şanlıurfa’nın Şeyhanlı aşiretinden. Aşiret hemen hemen her dönem sağ partilerde temsil ediliyor.”[17]
Bu bilgiler ışığında partisinde, üstelik de Kurucular Kurulu’nda aşiret liderlerine yer veren bir kişinin feodaliteyle kavgası olması beklenebilir mi?
Feodaliteyle kavgası olmayan kişinin ya da partinin, vatandaşların hukukunu savunmasını nasıl bekleyeceğiz?
***
Dış politika meselesinde de durum içler acısı… AB ve NATO yanlısı ifadeler yine satır aralarına serpiştirilmiş. “Batı ile köklü ve kurumsal ilişkiler” vurgulanarak hatta bu “ilişkilerin daha da ileri götürüleceği” belirtilerek[18] âdeta Batı’lı devletlere birtakım bağ(ım)lılıkların sürdürüleceğinin garantisi verilmiş:
“Taraf olduğumuz ikili ve çoklu uluslararası antlaşmalara uygun hareket edilecek, kurucusu veya üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardaki sorumluluklarımızın yerine getirilmesine devam edilecektir.”[19]
Batı’ya bağ(ım)lılık o denli net ki görüldüğü üzere taraf olunan ikili ve çoklu uluslararası antlaşmaların hiçbirisine yönelik en ufak bir şerh koymuyorlar. Bunların arasında bağımsızlığımızı zedeleyenlerin bırakalım feshini antlaşma maddelerinin yeniden gözden geçirileceğini bile gündeme getirmiyorlar.
Avrupa Birliği’yle ilişkilerin -iki taraf için de- “hayati öneme sahip olduğu” vurgusu da gözlerden kaçmıyor. Türkiye’nin gereken şartları yerine getirmesine rağmen -bu şartların yerine getirilmesinin Türkiye’ye verdiği zararlar söz konusu bile edilmiyor- AB’ye tam üyelik sürecinin “sözde” kaldığı belirtiliyor, bundan âdeta yakınılıyor ve Türkiye-AB ilişkilerinin “sağlıklı bir ilişki zeminine” oturmasını arzuladıklarını yazıyorlar programlarında.[20]
Parti programında NATO’ya yaklaşım da AB’ye yaklaşımdan pek farklı değil. “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizin savunma politikasının Batı güvenlik sistemine entegre edildiği” belirtiliyor ve NATO, “savunma politikasında en üst şemsiye” olarak niteleniyor. Yine parti programından anladığımıza göre Akşener ve partisi “Türkiye’nin NATO şemsiyesinde olması”nı “milli politikalar ve stratejiler uygulamaya” da engel görmüyorlar.[21]
Bu şartlar altında Meral Akşener’den ve kurucu genel başkanı olduğu İYİ Parti’den bağımsızlıkçı politikalar üretmesi ve bunu sürdürülebilir kılması beklenebilir mi?
***
Buraya kadar Akşener’in partisinin neo-liberal, feodal ve bağımlı politikalar izleyeceğini bizzat kendi parti programlarından ifadelerle ve kaynak göstererek açıklamış olduk. Ancak programın özellikleri yalnızca bunlardan ibaret değil. İYİ Parti’nin parti programı aynı zamanda bölücü bir nitelik de taşıyor.
Evet, Kurucular Kurulu’nda kendisini “Türk milliyetçisi” olarak tanımlayan siyasetçilerin de bulunduğu hatta belki de kendisini böyle tanımlayanların ağırlıkta olduğu bir partinin programı, bölücü bir nitelik taşıyor.
“İÇ GÜVENLİK” başlığı altında güvenlik politikalarının temel amaçları arasında “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nün de vurgulandığı[22] bir parti programında “eşit vatandaşlık” kavramının ne işi var?
Eşit vatandaşlık; ülke içerisindeki etnik gruplara ve dinsel/mezhepsel topluluklara anayasal/siyasal statü tanımayı ifade ediyorken ve ülke içerisindeki tüm etnikçi ve dinci/mezhepçi odakların, bölücü yapılanmaların öncelikli arzusu buyken hangi akla hizmet ülkesini ve milletini sevdiğini iddia eden kişi(ler)in kurduğu bir partinin programında “Partimiz Doğu Güneydoğu sorununa ilişkin öncelikle tüm ülkede eşit vatandaşlık zeminine oturan sağlam bir demokrasi ve özgürlük ortamını geliştirecektir.” ifadesine yer verilir?[23]
“Doğu-Güneydoğu sorunu”nu aşacakları yöntem “vatandaşların eşitliği” değil de “eşit vatandaşlık”sa İYİ Parti’nin “iç güvenlik” politikasının AKP’nin ve PKK uzantısı HDP’nin “iç güvenlik” politikasından farkı nedir? Evet evet, “lâcivert” demiştik.
Burada bu konuyla ilgili son sözü konunun uzmanlarından ve yaratılan bu kavram karmaşasını ortadan kaldırmak için büyük çaba harcayan Birgül Ayman Güler’e bırakmakta fayda var:
“Özü bakımından ‘eşit vatandaşlık’ idealinin anlamı, ulusal ve laik devlet idealinden vazgeçmekten ibaret. Ulusal devlete ‘tekçi’, ‘inkârcı’, ‘baskıcı’ diye sıralanan küfürler, işte bu projeyi güçlendirmekten ibaret. Laik devlete ‘halkın değerlerine uzak’, ‘elitist’, ‘dinsiz’ diye yapılan saldırılar da aynı slogana ve projeye hizmete koşuyor.
(…)
Bizim düşünsel sloganımız ‘yurttaşların eşitliği’dir. Etnik köken ve dinsel inanç çevrelerimiz, kültürel özelliklerimizdir. Toplumda varlığımızı bu bakımlardan ret, yüceltme, aşağılama olmadan sürdürmeliyiz. Bunu güvence altına almanın tek yolu bireysel yurttaşlık statümüzdür.
(…)
Eşitlik! Eşit vatandaşlık değil. Yurttaşların eşitliği…”[24]
***
İşte umut tacirlerinin Türk milletine çözüm olarak sunduğu İYİ Parti’nin parti programının ahvâli budur. Yazımızın hatırı sayılır bir bölümünü bu ahvâli anlatmaya ayırdık. Yalnız partinin kurucusu Meral Akşener hakkında da birkaç kelâm etmezsek olmaz.
Mesela partisinin tanıtım toplantısında Mustafa Kemal Atatürk, Rauf Orbay ve İsmet İnönü’yle beraber Menderes’i, Demirel’i, Erbakan’ı, Türkeş’i, Özal’ı, Ecevit’i ve Yazıcıoğlu’nu da rahmetle anmasını nereye koyacağız Akşener’in?[25] Ülkenin bu hâle gelmesinde payları yadsınamayacak kişileri rahmetle anmasını “kucaklayıcılık” yahut da “siyaset” adı altında meşrulaştırıp geçiştirecek miyiz? Bu vebale ortak olursak ve ilkelerimizden ödün verirsek günü geldiğinde ulusumuza ve vicdanımıza nasıl hesap vereceğiz?
Yine aynı tanıtım toplantısında “Türk siyasetinde demokratik işleyiş 12 Eylül’de bozulmuştur. 2002 seçimleri milletimizin yolsuzluk, yasaklar olarak tanımladığı toplumsal sorunlarından çıkma arayışıdır. Bu arayış AKP’yi iktidara taşımıştır. Başlangıç yıllarında başarılı da sayılır. Ancak 2007’den sonra vizyonsuz bir güce dönüşmüştür.” de diyor Akşener.[26]
Yani Akşener’e göre 2007’ye kadar AKP iktidarı “başarılı sayılır” ve “2007’den sonra vizyonsuz bir güce dönüştüğüne” göre 2007 öncesi AKP, Akşener’e göre “vizyon sahibi bir güç”tür. Akşener’in 2007’yi milat kabul etmesinde 2000’li yılların başında -her ne kadar AKP kurulmadan yolları ayrılsa da- AKP’nin kurucu ekibiyle birlikte hareket etmesinin payı olabilir mi acaba? Minnet borcu saymıştır belki AKP için bu kadar olsun övgüde bulunmayı…
***
AKP ilişkisi bir yana, Meral Akşener’in siyasi geçmişine bakıldığında Cemaat şaibesini görmek de zor değil…
Örneğin, Meral Akşener seneler önce çekilmiş bir belgeselde 80 öncesinde gençlerin yitirilişini değerlendirirken laf arasında Gülen’den “sayın” diye bahsederek “Dinler Arası Diyalog”u övmemiş midir?[27]
Gülen Cemaati’nin başını çektiği organizasyonlardan olan Türkçe Olimpiyatları’nda boy gösterip Fethullah Gülen’e ve “Hizmet Hareketi”ne övgülerde bulunmamış mıdır?[28]
Daha yakın bir zamana gelelim, bundan yaklaşık 2 yıl önce (2 Aralık 2015), MHP’nin olağanüstü kurultay sürecinde Ahmet Hakan’ın “Çarşamba Sohbetleri” köşesinde yayımlanan söyleşide Ahmet Hakan tarafından kendisine yöneltilen “Siz Cemaat’in adayı mısınız?” sorusuna “Fethullah Gülen de dahil herhangi bir dini cemaat ya da tarikatla bir irtibatım yok. Olsaydı gururla söylerdim.” diye cevap vermemiş midir?[29]
Akşener’in; Fethullah Gülen’in veya bir başka “Hocaefendi”nin cemaatinde ya da tarikatında bulunulmasını “gurur” sayan ifadelerinin Akşener ve İYİ Parti sevdalılarında, İYİ Parti’ye katılanlarda, İYİ Parti’ye oy verecek olanlarda rahatsızlık yaratması gerekmiyor mu?
Bütün bunların üzerine Akşener, Fethullah Gülen’in müridi olsa ne olmasa ne? Varsayalım Fethullah Gülen’le ve onun cemaatiyle hiçbir gönül bağı yok, belli dönemlerde siyaseten yakınlaşmış veya övmüş olsun, yine de ortada bir sıkıntı yok mu? Şikâyet ettiğimiz şey, tarikat ve cemaat yapılanmalarının kendisi değil mi? Siyasi partilerle ve siyasetçilerle içli dışlı olması, Türk siyasetinde yönlendirici olmaları, bırakalım yönlendirici olmalarını, varlık göstermeleri değil mi? “Siyasette olur böyle şeyler.” diyerek bunların da meşrulaştırılmasına izin mi vereceğiz?
Kimileri “Siyasette olur böyle şeyler.” diyerek meşrulaştırmayı da aşıp Ali Türkşen ve Fatih Eryılmaz’ın İYİ Parti’nin kurucuları arasında yer almasını dillerine dolayarak Akşener’in Cemaat’le ilgili geçmişinin üzerini örtme kurnazlığına gidiyorlar.
Ali Türkşen ve Fatih Eryılmaz’ın, AKP-Cemaat ortaklığı döneminde Cemaat’in kumpasına uğrayarak mağdur edilmeleri ve bu uğurda ağır bedeller ödemeleri üzerinden “Eğer Akşener Fethullahçı olsaydı veya Cemaat’le bir bağlantısı olsaydı Türkşen ve Eryılmaz, onun partisine katılmazlardı.” çıkarımını yapmamızı istiyorlar. Yani tüm bunlara rağmen sırf Türkşen ve Eryılmaz da Akşener’in partisine katıldı diye geçmişe sünger çekip tüm olan biteni sîneye mi çekeceğiz?
Ayrıca gelinen noktada Ali Türkşen ve Fatih Eryılmaz da sorduğumuz soruların muhatabıdır ne yazık ki; kendilerine kumpas kuran, hiç hak etmedikleri bedelleri ödeten bir “sümüklü vaiz”le öyle veya böyle iş tutmuş, o “sümüklü vaiz”e sempati beslemiş yahut onunla çıkar ilişkisi kurmuş bir insanın partisinde yer almak…
Kişi bunun vicdani yükümlülüğünü nasıl taşır?
Kendisine ve ulusuna bunun hesabını nasıl verir?
O hesabın çarşıya uymayacağı aşikâr değil midir?
***
Sözün kısası, işbu yazıda belge ve kaynaklarıyla ortaya koyduğumuz gerçeklerden ötürü Meral Akşener’le de kurduğu partiyle de herhangi bir alışverişimiz olamaz.
“Kemâlizm bayrağımızdır!”
Ali KARAKÜÇÜK
27 Ekim 2017
[YAZARIN NOTU: Yazımız yayıma hazırlanırken geçen süreçte İYİ Parti’nin parti programında yer alan “eşit vatandaşlık” ifadesi parti programından çıkarılmış. İlgili madde sessiz sedasız kaldırılarak programdaki “Doğu-Güneydoğu Sorunu” başlığı altında yalnızca aşağıdaki ifade bırakılmış:
“Partimiz Doğu ve Güneydoğu meselesinin kalıcı çözümü için; Güvenlik kuvvetlerimizin hiçbir taviz vermeden terör örgütüne karşı silahlı mücadelesini devam ettirmesini, terör örgütünün askeri bakımdan mutlaka yenilerek psikolojik üstünlüğün sivil anlayışa geçmesini, toplumsal alana pozitif müdahalelerle hukuki, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel projelerle bir yandan bölge halkıyla kucaklaşılmasını, diğer yandan terör örgütünün elindeki istismar alanlarının ortadan kaldırılmasını, temel politika olarak benimsemektedir.”
Programdan “eşit vatandaşlık” ifadesinin çıkarılması elbette olumlu bir gelişme ancak programdaki sıkıntılar “eşit vatandaşlık” meselesinden ibaret olmadığı için program hakkındaki fikrimiz geçerliliğini korumaktadır. Ayrıca hâlâ ne Meral Akşener tarafından ne de partinin herhangi bir kurucusu veya sözcüsü tarafından “eşit vatandaşlık”ın parti programına nasıl girdiğine dair bir açıklama yok.]
DİPÇE:
[1] http://www.yenicaggazetesi.com.tr/iste-yeni-partinin-kurucular-kurulu-listesi-175674h.htm[2] http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yeni-partinin-logosu-belli-oldu-175675h.htm
[3] http://www.yenicaggazetesi.com.tr/iyi-partinin-program-ve-tuzugu-ilk-kez-yenicagda-175673h.htm
[4] İYİ Parti’nin parti programı, İYİ BİR TÜRKİYE, sayfa: 4.
[5] İYİ Parti’nin parti programı, EKONOMİ, sayfa 42.
[6] İYİ Parti’nin parti programı, EKONOMİ, sayfa 42.
[7] İYİ Parti’nin parti programı, EKONOMİ, Temel İlkeler, sayfa 42.
[8] İYİ Parti’nin parti programı, EKONOMİ, Temel İlkeler, sayfa 44.
[9] İYİ Parti’nin parti programı, EKONOMİ, Sanayi Politikaları, sayfa 44.
[10] https://www.facebook.com/kaanka68/posts/10215456718397707
[11] İYİ Parti’nin parti programı, SAĞLIK, sayfa 60.
[12] İYİ Parti’nin parti programı, SAĞLIK, sayfa 60.
[13] İYİ Parti’nin parti programı, ULAŞTIRMA, sayfa 58.
[14] İYİ Parti’nin parti programı, ULAŞTIRMA, sayfa 58.
[15] İYİ Parti’nin parti programı, ULAŞTIRMA, sayfa 59.
[16] İYİ Parti’nin parti programı, KIRSAL KALKINMA, Tarım, sayfa 59.
[17] https://tr.sputniknews.com/haberler/201710251030742354-aksener-iyi-parti-genel-baskan/
[18] İYİ Parti’nin parti programı, DIŞ POLİTİKA, sayfa 66.
[19] İYİ Parti’nin parti programı, DIŞ POLİTİKA, sayfa 66.
[20] İYİ Parti’nin parti programı, DIŞ POLİTİKA, Avrupa Birliği, sayfa 66-67.
[21] İYİ Parti’nin parti programı, DIŞ POLİTİKA, NATO, sayfa 69-70.
[22] İYİ Parti’nin parti programı, İÇ VE DIŞ GÜVENLİK, İÇ GÜVENLİK, sayfa 35.
[23] İYİ Parti’nin parti programı, İÇ VE DIŞ GÜVENLİK, İÇ GÜVENLİK, Doğu-Güneydoğu Sorunu ,sayfa 36.
[24] Birgül Ayman Güler, Ulusalcılık Ve Karşıtları, Pozitif Yayınevi, Sayfa 75-76.
[25] http://odatv.com/ve-meral-aksener-acikliyor-2510171200.html
[26] http://odatv.com/ve-meral-aksener-acikliyor-2510171200.html
[27] https://www.youtube.com/watch?v=PyVAEKDjfF4
[28] https://www.youtube.com/watch?v=VtvhTQQvMiE
[29] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/maglubiyetin-sorumlulugunu-ustlenmeli-40021656
Yorum Ekle