Eğitim, içeriği ve yöntemi belli, zamana ve yere göre değişmez, amacı kendi içinde bir etkinlik değildir. Tam tersine, zamana ve yere göre değişen ve belirli toplumsal sonuçlar elde etmeye dönük bir etkinliktir. Dolayısıyla, eğitimin içeriği, ulaşılmak istenilen toplumsal sonuçlara göre kurgulanmaktadır. Cumhuriyet kurulduktan sonra da, eğitim sorunu en öncelikli olarak çözüm bulunması gereken sorunların başında geliyordu. Cumhuriyet kurulmuştur kurulmasına ama bu, yeni toplumsal düzenin doğrudan ve mekanik olarak nihai biçimini aldığı anlamına gelmemektedir. Nihai noktaya ulaşmak için, büyük ve köklü birtakım toplumsal dönüşüm süreçlerinden geçmenin zorunlu olduğu çok iyi biliniyordu. Eğitim sistemi, bu süreçte, dönüşümün en temel aracı olacaktır.
1921 yılında Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nin eğitim tarihimiz içinde önemli bir yeri vardır. Bu kongre; okul ve öğrenci mevcudunu tespit etmek, bu konuda yapılması gereken çalışmaları belirlemek ve eğitime millî bir yön vermek amacıyla toplanmıştır. Eğitim tarihimizde bir dönemin başlangıcı olarak görülmesi gereken kongre, aynı zamanda çağı takip eden, laik, Cumhuriyetçi ve devrimci nesiller yetiştirmek isteyen idealist eğitimcilerin beklentilerini karşılayacak niteliktedir.
Atatürk; eğitim, bilim ve kültür alanındaki düşüncelerini, yapılacak inkılâpların esaslarını, öğretmenler için neler düşündüğünü ve onlardan neler beklediğini anlatan tarihî bir konuşma yapmıştır.Kongreyi önemli kılan bir diğer husus ise; savaşın en yoğun olduğu 1919-1922 yılları arasında toplanmış olmasıdır. TBMM’nin açılışından hemen sonra 6 Mayıs 1920’de Maarif Vekilliği adıyla yeni bir teşkilat kurularak eğitimin milli bir sisteme göre ele alınması kabul edilmiş, 25 Kasım 1920’de mecliste alınan kararla öğretmen ve öğrencilerin askeri yükümlülükleri ertelenmiştir. Kemalist Devrim, en zor şartlarda bile bilgi ve eğitimi öncelik olmaktan çıkarmamış, cehaletle verdiği mücadeleyi hem cephede hem cephe gerisinde aynı ölçüde sürdürmüştür.
Batılı uzmanların önerilerine gelince, bunlar, Türkiye’nin toplumsal koşullarını anlamaktan uzak, toplumsal gerçekliğe yabancı çözüm önerileri olmaktan öteye gidememiştir. Toplumsal dönüşümün yolunun bireyi dönüştürmekten geçtiği savına dayanan bu Batılı önerilerin, bu nedenle, zaten Türkiye’nin özgül toplumsal koşullarını kavramak gibi bir derdi yoktu.
Dahası, Fay Kirby, gelen uzmanların, “soyut aklı” temsil etmekten uzak, kendi ulusal eğitimlerinin birer taşıyıcısı olduklarını ve Türkiye’yi de kendi ülkelerinin birer parçası gibi gördüklerini belirtmektedir.(1)
Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurmak istediği, sadece alt yapıda değil üst yapıda da önemli devrimler içeren yeni toplumsal düzene uygun, ulusun kalkınması yönünde bilimi ön plana koyan yeni bir eğitim sistemi oluşturmak ancak,toplumsal yapının doğru incelenişi ve “ontolojik kavranışı” sayesinde mümkün olabilirdi. Kemalist Devrim’in bu anlamda yetiştirdiği ve ülke çocuklarını emanet ettiği eğitim bilimcilerimizin arasında İsmail Hakkı Tonguç’un önemli bir yeri vardır.
1893 yılında Bulgaristan’ın Tatar Atmaca Köyü’nde dünyaya gelen Tonguç, okuma ve öğretme tutkusuyla İstanbul’a gider. Bir okula girebilmek için adeta başvurmadığı kapı kalmaz. Dönemin Maarif Nazırı Tonguç’taki ışığı görür ve onu Kastamonu Öğretmen Okulu’na gönderir. Tonguç’un katır sırtında, çoğu zaman yürüyerek başlattığı Kastamonu yolculuğu eğitime susamış bir halk çocuğunun ilk kez Anadolu gerçekliğiyle tanışmasını sağlayan, aydınlığa doğru bir yürüyüştür. Tonguç, 1.5 yıl Kastamonu’da kaldıktan sonra kaydını İstanbul Öğretmen Okulu’na aldırır. 1918 yılında mezun olur. Almanya-Ettlingen Öğretmen Okulu dönüşünde Eskişehir Öğretmen Okulu’nda, savaş yıllarında resim-elişleri ve beden eğitimi öğretmeni olarak çalışmaya başlar. Bir süre sonra Eskişehir Yunanlılar tarafından işgal edilir, kent boşaltılır ve Tonguç yürüyerek Ankara’ya gelir. Savaş yılları olmasına rağmen hükümet tarihsel bir öngörü ile Ağustos 1921’de Tonguç’u yarım kalan eğitimini tamamlaması için Almanya’ya tekrar gönderir. Tonguç’un Eğitim Hakkı ve Anti-emperyalist düşüncesi bundan sonraki yaşam eyleminde ona hep eşlik edecek ve onunla bütünleşen ilerici yaşam tarzını oluşturacaktır.
Tonguç’un Eğitim Anlayışı ve Köy Enstitüleri
İsmail Hakkı Tonguç, her şeyden önce, toplumun büyük bir çoğunluğunun köylerde yaşadığını ve geçimini tarımsal üretimle idame ettirdiği gerçeğini bilmektedir. Dolayısıyla kurulacak eğitim sisteminin merkezine köylü nüfusunun alınması bir zorunluluktu. Çünkü, yeni ulus devletin ulusunu oluşturacak toplum bu kesimdi ama henüz nitel olarak ulus bilincine yeterince sahip değildi. Tonguç bu noktada, bir rahatsızlığını da sürekli olarak dile getirmektedir; köyü ve köylüyü kendi gerçekliği içinde kavra(ya)mayan yarı aydınların tutumu.
“Bu tip münevverler; hayatı kitap vasıtası ile görmeyi öğrenmişlerdi. Hükümlerini, kararlarını, projelerini besleyen yegane kuvvet kitaplardan toplayabildikleri sahte, cilalı, cazibeli fakat köksüz malumattı”(2) sözleri ile, yarı aydın olarak nitelendirdiği kesimin gerçeklikten uzak bir takım kitabi bilgilerden hareket ederek köylüyü kendi zihinlerindeki kalıba uydurmaya çalıştıklarını belirtmektedir. Bireylere, ait oldukları toplumsal yapıdan soyutlayarak bir takım üst yapısal değerler aşılanamaz. Yapılması gereken, köylü kesimin, içinde yaşadığı toplumsal koşulların dönüştürülerek bir dönüşüme uğratılmasıdır. Köy Enstitüleri bu yaklaşımı pratiğe aktarmanın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. 1930’lu yılların ortalarında Atatürk’ün önerisi ile başlayan Köy Öğretmen Okulları yeni bir eğitim sisteminin adeta habercisiydi. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığına getirilmesiyle süreç hızlandı. Bu sürecin en önemli mimarı İsmail Hakkı Tonguç olacaktı. 17 Nisan 1940 tarihinde mevcutta olan köy okullarının Enstitüye dönüşmesi kararı meclisten çıktı. Köy Enstitüleri artık kurulmuştu. Ancak unutulmasın, Tonguç, Köy Enstitüleri’ni bir anda düşünüp hayata geçirmiş değildir. Köy Enstitüleri, Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğü görevine uzunca bir süre vekalet ederken yaptığı deneysel çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Sonunda bu göreve asaleten atanmasıyla, Köy Enstitüleri düşüncesini hayata geçirebilmiştir. Görünen o ki, görevi vekaleten yürüttüğü yıllarda yaptığı çalışmalarla kendini ispat etmiş ve bunun sonucunda asaleten göreve getirilmiştir.
Köy Enstitüleri, nitelikli,laik, demokratik ve bilimsel eğitimin, nitelikli öğretmen yetiştirmenin adıdır. Kemalizm’in eğitim alanındaki devrimlerinde çok önemli bir yeri vardır. Tonguç’un dünya pedagoji literatürünü ve ülkemizin eğitim sorununu, bu devrimci düşünce ile irdelemesi başarısının temel dinamiğidir. O akademik kariyeri ya da mevki isteyen sıradan biri olmayacaktı. Sağlam idealler için yaşamını adayacaktı.
Tonguç,enstitülerde uygulanacak eğitim sistemi için “Köy Enstitüleri pedagoji âlemine yeni değerler katan, çocuğu modern pedagojinin ilkelerine uyarak eğiten, haklarına kavuşturarak ona çocukluk ve gençlik çağının özelliklerine göre yaşamayı sağlayan; onu etkin duruma sokan ve bu bakımdan pedagojinin gelişmesine hizmet eden kurumlardır… Türk çocuğunun yaratıcı kudreti meydana çıkarılmış, gelenekçi okulun çocukları ezen, yıpratan sakat usulleri yerine yeni metotlar geliştirilmiştir” ifadeleriyle yanıt verir.(3) Çocuğun doğuştan getirdiği yetileri, yaratıcılığı ortaya çıkarmak, onun çağdaş eğitim anlayışının en önemli gündemidir. Aynı zamanda Kemalist devrimin nesil yetiştirme anlayışı ile paraleldir.
Ulusaldan evrensele
Tonguç, 20. Yüzyıla kadar eğitim alanında fark yaratmış eğitimcileri tanıtmak için derlenen İsviçre Pedagoji Ansiklopedisi’nde adı geçen tek Türk eğitimcidir. Evrensel eğitimbilimine, uyguladığı özgün Köy Enstitüleri katkısı nedeniyle 1952 yılında, Pedagoji Ansiklopedisi’nin 455. sayfasında onurla yer alır. Dünya’da ise “Türk İlköğretim Reformcusu” olarak anılacaktır. Sahip olduğu bilginin, aydın olmanın diğer bir koşulu olan çağdaş, evrensel bilgi olabilmesi için yabancı ülkelere gitmiş, yabancı uzmanları ve eğitim modellerini tanımıştır. 16 Ağustos 1956’da Almanya, aynı yılın 11 Eylül’ünde de İsviçre’deki Pestalozzi Köyü gezisi i, evrensel bilgiye sahip olma çabasının önemli örneklerindendir.
Tonguç’tan ne öğrendik?
Ülke gerçeklerini Anadolu’da köy köy dolaşarak, gözlemlerle ve araştırmalarla çok iyi analiz eden Tonguç; eğitim konularında yüzlerce makale yayımlamış, “Canlandırılacak Köy”, “Köyde Eğitim”, “İlköğretim Kavramı” gibi önemli eserleri, eğitime yeni açılımlar getirmiştir. Onu, ülkemizdeki ve dünyadaki çağdaşlarından ayıran en önemli unsur; bir ülkenin en yoğun nüfusunu oluşturan ama aynı zamanda haksız ve adaletsiz şartlarla yetişen bir kesimden, yeni bir aydın modeli ve nesil yetiştirecek ilerici, devrimci bir kuşak yetiştirmek istemesi ve bunu önemli ölçüde başarmasıdır. Dönemin şartlarını ve dünyadaki eğitim ve müfredatları incelendiğinde Tonguç’un devrimciliğinden ziyade aynı zamanda kendi döneminin eğitim dâhisi olduğunu, ülkenin gereksindiği insanı yetiştirecek eğitim sistemi arayışının hiç bitmediğini görürüz.
Bütün bu özelliklere sahipken, kendi köylüsüne olan sevgisi, sorunlarına karşı gösterdiği yapıcı bakış açısıyla 17 bin yoksul köy çocuğunun ve hala bizlerin “Tonguç Babası”dır. Bir eğitim devrimcisi olarak köyden öğrendiğini köye aktarmıştır. Bu aktarım sayesinde Türk köylüsü kendine güven ve kişilik kazanmıştır.
Bilindiği gibi, Köy Enstitüleri, uzun bir yaşam şansı verilmeden ortadan kaldırılmıştır. Bunun nedeni, bu kurumların gerçekleştirmeye başladığı toplumsal dönüşümden duyulan korkudan başka bir şey değildir. İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitüleri sayesinde yaratmak istediği toplumsal bilinç düşünüldüğünde söz konusu korkunun şiddeti ve derinliği daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu korkunun getirdiği eylemler Türkiye’nin içine sürüklendiği karşı-devrimden bu yana hala hız kesmeden, özellikle belli bir dönemden sonra eğitim içindeki gerici ve Cumhuriyet düşmanı tarikatlar eliyle devam etmektedir. Düşmanın panzehiri ise, bundan 60 yıl önce aramızdan bedenen ayrılan Tonguç’un devrimci eğitim anlayışıdır. Ve içinde yaşadığımız şu dönemde onun fikirlerini yeniden anlamak ve yorumlamak tarihi bir zorunlulur.
Bu anlamda “Tonguç’a Taş Taşımak” ülkemizdeki bütün eğitimcilerin görevidir.
KAYNAKÇA
1)Fay Kirby/ Türkiye’de Köy Enstitüleri
2)Engin Tonguç/Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç
3)Prof. Dr. Kemal Kocabaş/ Eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç
Yorum Ekle