Üçüncü Yol 1919

TÜRK DEVRİMİNİN KURUMLARIYLA HESAPLAŞMAK

“Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir hal alır.”  

Mustafa Kemal Atatürk

Tarih, toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyeti inceleyen bilime denir. En azından Türk Dil Kurumu sözlüğünde “tarih” kavramının karşılığı olan açıklama budur.

Hiç şüphesiz ki tarih, bireylerin geçmişte yaşadıkları olayların bütünleşmesi ile ortaya çıkan toplumsal hafızayı kaydeden ona neden-sonuç ilişkisi içerisinde anlam yükleyen ve toplumların geleceklerine ışık tutan önemli bir yol göstericidir. Bu yol göstericiden mahrum kalan toplumlar, geçmişteki hatalarını tekrar etmeye ve en sonunda hatalarının cezasını çekmeye mahkûmlardır. Bundan dolayıdır ki bir ulusun tarih bilinci, uygarlık savaşındaki en önemli cephanelerinden biridir. Tarihimize baktığımızda bu cephane eksikliğinin getirdiği acı deneyimler önümüze çıkar.

Özellikle Cumhuriyet öncesi dönemde, Türkler, tarih yazıcılığı ve araştırmacılığı bilincine sahip değillerdi. Zaten okuma-yazma oranının çok düşük olduğu ülkede, biraz okuma yazma bilen kişi ise tarihi, vakainüvis kayıtlarından alıntılanmış, tarih biliminin gereklerinden uzak biçimde anlatımlarla süslendirilmiş, hikayeci ve öğretici (pragmatist) tarih yazıcılığının karışımdan oluşan ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna ancak varabilen bir “subjektif devlet tarihi yazımı” ile karşı karşıya kalıyordu. Oysa özellikle 18 ve 19. yüzyıllarda gittikçe artan Sosyal Darwinist görüşlere dayanak bulmak amacıyla hazırlanan Avrupa merkezli tarih yazımlarında, Türkler “barbar ırk” olmakla itham ediliyor ve kaderlerinin doğal seçilimle yok olmak olduğuna dair bilim-dışı, politik iddialar öne sürülüyordu. Türk toplumu ise bu iddialara karşı argüman geliştirecek kadar kendi öz tarih bilgisine henüz sahip değildi.

***

Cumhuriyet’in ilanından sonraki süreçte Türk Genel Devrimi (Kemalist Devrim)‘nin , ulusal bir devrim olmasından ötürü uluslaşma sürecinin hızlanması devrimin ana hedeflerinden biri olarak belirlendi. Bu yüzden ulusal tarih, ulusal kültür güçlendirilerek, ulusun her bir bireyine ulusal bir bilinç kazandırılması, devletin ve devrimin sahibi olan Türk ulusunu uygarlık savaşında öne taşıyacak önemli bir itici güç görevi görmesi amaçlandı. Bu nedenle de Atatürk’ün talimatıyla, 15 Nisan 1931‘de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” adıyla Türk Tarih Kurumu (TTK) kuruldu.

ULUSAL TARİH YAZICILIĞININ KÖKLERİ

Kurum, o döneme kadar gelenekselleşmiş tarih yazıcılığı anlayışını yıkarak, Türklerin İslamiyet öncesi ve sonrası dönemi hakkında yaptığı çalışmalarla, yayımladığı yayınlarla ve kazandırdığı kaynaklarla ulusal tarih yazıcılığımızın lokomotifi haline geldi. Öyle ki, Atatürk vasiyetinde Türk Dil Kurumu ile birlikte Türk Tarih Kurumu’nu da kendi vasisi tayin edecek kadar, kuruma büyük değer ve önem veriyordu.

Ancak ulusal bilincin yeşermesini istememekte direnen siyasiler, Atatürk’ün emekleriyle kurulan bu kuruma her anlamda zarar vermekte kararlıydılar. Atatürkçülüğü ağızlarından eksik etmeyen, her fırsatta başkalarına “İnkılap Tarihi” dersi vermeye kalkan 12 Eylül Rejimi’nin kararıyla 1983 yılında kurumun kamu tüzel kişiliği elinden alındı ve “Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” adında kurulan bir kuruma bağlı hale getirildi. Böylece kurumun başına geleceklerin kendi bilimsel yeterliliği ile değil, siyasal irade ile atanmasının önü açıldı. Değişen iktidarlar, kurumu tasfiye etmeye, kuruluş amaçlarından saptırmaya devam etti.

***

20 Nisan 2020’de ise kurumun başkanlığına, Afyon Kocatepe Ünivesitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü eski müdürü Prof. Dr. Ahmet Yaramış atandı. Ancak Yaramış’ın iktidarın nezdinde TTK’nin başına atanmasına sebep olacak daha farklı bir “özgeçmiş avantajı” var.

DEVRİMİN KURUMUNA ‘ENSARCI’ BAŞKAN

Yaramış, aynı zamanda “meşhur” Ensar Vakfı’nın  Afyon il yönetim kurulu üyesi ve vakfın il şube kurucularından… Ayrıca vakfın sözde “akademi bilimsel okumaları”nda koordinatörlük görevlerinde bulunmuş bir isim.

Hatta Yaramış, yaklaşık 2 ay önce 17 Şubat 2020 tarihinde, Hitit Üniversitesi’nde düzenlenen “İlmi ve İçtimai Yönleriyle İskilipli Mehmed Atıf Efendi Sempozyumu”nun konuşmacılığını yapmıştı. Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, AKP Çorum Milletvekilleri, Çorum Valisi ve İskilip Kaymakamının katıldığı sempozyumdaki konuşmalarda İskilipli Atıf’a “iade-i itibar” yapılmasını talep edilirken, Cumhuriyet’in ilk yılları “baskı, zulüm yılları” olarak nitelendirmiş, Çorum Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın, İskilipli Atıf’ın idamından önce “Elbet mahşerde bir gün zalimlerle hesaplaşacağız” dediğini söyleyip şu dikkat çekici ifadeleri kullanmıştı: “Ama bugün bu sempozyumda arkamda bulunan kurum ve kuruluşların logosunun olması, bu hesaplaşmanın toplum düzeyinde, devlet düzeyinde ve sivil toplum düzeyinde ahirete bırakılmadığının göstergesidir”.

***

Peki, kimdir İskilipli Atıf?

Kurtuluş Savaşı döneminde Milli Mücadele karşıtı Teali İslam Cemiyeti’nin başkanlığını yapan, Kuvvai Milliye’ye “şakiler, kudurmuş haydutlar” diyen, Mustafa Kemal’i “eşkıyalıkla” suçlayan kişidir…

Mustafa Kemal’in vücudunun ortadan kaldırılmasını isteyen ve bunun için halka çağrıda bulunan ve hazırlayarak altına imza attığı bildiriyi Ağustos 1920’de Yunan uçakları ile Anadolu’ya dağıttıran kişidir…

İşte bu sempozyumda konuşmacılık yaparak, ulusun kurtuluş mücadelesini “eşkıyalıkla” itham edip saldıran, Cumhuriyet’in ilanından sonra da rejime karşı gerici isyanları örgütleyip, kışkırtıcılığını yapan ve bu sebeplerle Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak “vatana ihanetten” idam edilen, “şapka takmadığı için asıldı” edebiyatıyla mazlumlaştırılmaya çalışılan  İskilipli Atıf’a övgüler düzen Yaramış, bugün zamanında Yusuf Akçuraların başkanlığını yaptığı Türk Tarih Kurumu’nun başına gelmiştir.

Peki, şimdi ne söylemelidir?

TTK’nin başına Yaramış’ın getirilmiş olmasını günlük, doğal bir bürokratik işlemin sonucu olarak nitelendirmek mi gerekir? Elbette ki hayır.

Zira, hesap başkadır. Hesap, devrimle, devrimin kurumlarını yok ederek hesaplaşma çabasıdır.

Amaç, İskilipli Atıf’ı övenleri, Atatürk’ün emeğiyle kurulan TTK’nin başına getirerek İskilipli Atıf gibilere itibar kazandırma çabasıdır.

Bu atama, “alternatif bilim yazıcılığı” adı altında, gerçekleri örtbas etme istencinin bir sonucudur.

Unutulmamalıdır ki gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır ve yine tarih, neden-sonuç ilişkisinde gerçekleri kaydetmeye devam edecektir.


Ali ERGENDEDEOĞLU
25.04.2020

KAYNAKÇA:

(1) 1931 Hasan Cemil Çambel, T.T.K. Belleten Cilt:3, Sayı: 10, 1939, s. 272.

(2) 17.8.1983 tarihli, 181138 sayılı Resmi Gazete

(3) https://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/ataturkun-vasiyeti/ (Atatürk’ün Vasiyet Metni – Türk Tarih Kurumu Resmi Web Sitesi)

(4) https://www.hitit.edu.tr/Haberler/2020/2/17/ilmi-ve-ictimai-yonleriyle-iskilipli-mehmed-atif-efendi-sempozyumu-duzenlendi

(5) https://haber.aku.edu.tr/2019/05/14/rektor-karakasa-hayirli-olsun-ziyaretleri-suruyor/

(6) https://ensar.org/afyon/afyonkarahisardaensarakademi4-sezonubacglugyor_H1025.html

(7) https://ensar.org/afyon/prof-dr-mustafasolak-satugnalugnamayantekcgeyzaman_H979.html

Ali Ergendedeoğlu

Yorum Ekle

Bir Cevap Yazın

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.

Most popular

Most discussed