İlk görev yeri olan Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı Çifçibaşı köyündeki okulunda öğrencilerine karnelerini dağıttıktan sonra memleketi olan Gümüşhane’ye yola çıktı. Tunceli Pülümür karakolunda pkk lı teröristlerce aracının önü kesildi ve aracı ateşe verilerek kaçırıldı.
Daha 23 yaşında mesleğinin dokuzuncu ayında genç, geleceğe umutla bakan bir öğretmendi.
Babası onu inşaatlarda çalışarak zor şartlarda büyütmüştü. Tırnaklarıyla kazıya kazıya sınıf öğretmeni olmuştu.
Neydi peki öğretmen olmak? Her şeyden önce feda etmek demektir belki de. Bu zaman da olabilir can da… Çünkü sadece öğretmen olmanın yetmediği bir ülkedir Türkiye. Dokunduğunuz hayatlarda her şey olmak zorundasınızdır. Köşenize çekilemezsiniz. Öğretmen olduğunuz gün anne baba olmuşsunuzdur. İnanın böyle hissedersiniz. Nasıl ki ana baba yavrusunu ayırmazsa, öğretmenler de yavrusunu Doğu-Batı, güvenli-değil diye ayırmaz. Ayıramaz. Nitekim Necmettin öğretmen de asla ayırmadı. Sevenlerinin tüm ısrarına rağmen “Vatan görevi, nereye gitsek yapacağız” diyerek Siverek’e gitti. Tıpkı “Ben gitmezsem kim gidecek” diyen Aybüke öğretmen gibi…
Görev yaptığı okulun hem tek öğretmeni hem de Müdürüydü.
Yani Anadolunun ücra bir köşesinde bulunan o tek katlı küçük okulun, öğrencilerinin tek çaresiydi, umuduydu.
Işık olmuştu ve olmaya da devam edecekti.
Bölücü hain PKK terör örgütü yine insanlığı ve onurlu bir yaşamı sırtından hançerlemişti. Atatürk’ün eğitim neferlerine ise hiç tahammülü yoktu. Necmettin öğretmen ve nicelerinin yaydığı ışık, çocuklara umut olurken, kendi gözlerini kör edecekti aynı zamanda.
Yalnız da değildi, hem doğrudan hem de kendisine “terör örgütü diyemeyen/demek istemeyen, her şehit haberinde sus pus olan dolaylı yandaşları da vardı. Atatürk’ün ve milletin meclisinde bile ona arka çıkılıyordu. Uzantıları sayesinde öğretmenler her alanda hedef gösteriliyordu.
Öyleki TSK’dan sonra en fazla şehit veren meslek grubuydu öğretmenlik.
Necmettin öğretmen de bu hainlikten nasibini aldı.
Ailesi, öğrencileri, sevenleri yakılan aracı ortada dururken tam 27 gün boyunca mutlu bir haber bekledi ondan.
O mutlu haber maalesef gelmedi.
27 gün sonra Pülümür Çayı’nın kenarında naaşına ulaşıldı.
O genç bedeni yorgun, yıpranmış bir şekilde akan suyun kenarında vatanın bağrına sarılmıştı.
Necmettin öğretmenin bölgede çalışmasını istemediler.
Çünkü Necmettin öğretmen terörün teslim aldığı bölgede körpecik zihinleri karanlıktan kurtaracaktı.
Çünkü Necmettin öğretmen hepimizin aynı gemide olduğumuzu, batarsak hep birlikte batacağımızı anlatacaktı.
Merek etme öğretmenim, sana kurşun sıkanlar asla ama asla başaramayacak.
Yüz yıl önce olduğu gibi bu topraklarda Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve onun neferleri galip gelecek.
Eğitim ordusu karanlığın üstüne Cumhuriyet meşalesi ile korkusuzca yürüyecek.
Necmettin Yılmaz Öğretmeni ve şehit olan tüm öğretmenlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
Ruhları şad olsun.
Ruhları şad olsun. Çok borçlu olduklarımız var. Çok