Üçüncü Yol 1919

CUMHURİYET DEVRİMİ SONSUZA DEK YAŞAYACAKTIR!

Avrupa’da aydınlanma dönemi sırasında Akıl Çağı’nın siyasal yaklaşımı olarak “ulusal egemenlik” düşüncesi doğdu.Özellikle Fransız Devrimi, Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.Sosyal bir akımı başlatan en büyük etmendir. Batı’da Cumhuriyet, Avrupa aydınlanmasıyla bütünleşen uzun ve güçlüklerle dolu bir savaşımın birikimi üzerine gelişmişti.Cezaevlerinden ve giyotinden toplum yaşamına girmişti.

Türkiye’de bu güç işi başarmak için eskiden gelen bir savaşım birikimi yoktu belki, ancak toplumsal dayanağı vardı.Kuvayi Milliye ruhunu temsil eden birinci TBMM, elde ettiği önemli kazanımlar sonrasında kendisini feshetti. Milli iradenin yeni bir seçimle gerçekleştirilmesinin adeta yolunu açtı.Yapılan seçimler sonucu 2 Ağustos 1923’te açılan ikinci TBMM, 13  Ağustos’ta Mustafa Kemal’i tekrar meclis başkanlığına seçti. 23 Nisan 1920’de, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla başlayan yeni yaşam, adım adım Cumhuriyet’e doğru gidiyordu. Çünkü bu meclisin kabul ettiği anayasanın 3. Maddesi aynen şöyleydi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplar.”

TBMM’den çok daha önce , Atatürk ve Türk halkı, Amasya’da, Erzurum’da  “egemenlik  kayıtsız şartsız milletindir” diyerek sesini yükseltir.(Bu sırada Padişah ve İstanbul Hükümeti sarayda olmalarına rağmen bu deklarasyon bütün dünyaya yayılır.) Anayasal monarşinin   artık halkın üzerinde  düşünsel planda  yeterli tesiri göstermemesindeki en önemli etmen, ulusal egemenlik fikrinin kişisel egemenlikle karşıtlık içinde gelişmesidir. Ulusal egemenliğin kişisel egemenliğe karşıtlığı üzerinden ulusun, TBMM aracılığıyla, kendisine ait olan egemenliğe tekrar sahip çıktığı vurgulanmıştır. Anadolu’nun ortasında tesis edilen TBMM hükümetiyle, ulus ile yöneticileri arasındaki yabancılaşma da kırılmıştır. Çünkü son iki yüz sene esnasında Anadolu toprağı üzerine ayak bile basmayan ve Anadolu’nun ne olduğunu rüyada bile tahayyül edemeyen Saray’ın aksine, TBMM,doğrudan ulusun ağırlık merkezine konuşlanmıştır. Kralsız, hükümdarsız bir sistem ve halk tarafından seçilmiş bir meclis söz konusu olduğuna göre bu rejim, siyaset bilimi açısından elbette ki, bir cumhuriyetti. Ancak ne bir yasada ne de anayasada vardı, tanımlanmamıştı.

ATATÜRK VE CUMHURİYET

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, daha genç bir subayken cumhuriyet ve demokrasi üzerine kafa yormaktaydı. Daha o yıllarda yakın ve uzak tarihten çıkardığı derslere dayanarak ileri sürdüğü bazı görüşlerin arasında bu iki kavramın izleri vardı. 1899 yılında girdiği Harp Okulu’nda ve daha sonra Harp Akademisi’nde gizlice okuduğu Fransızca kitaplar arasında Voltaire, Montesquiev, Rousseau’nun düşünceleri dikkatini çekiyordu. Atatürk,  bağımsızlık ve ulusal egemenlik  söylemlerinde de aslında Cumhuriyet kavramına  vurgu yapmaktaydı.

Samsun’a ayak basmasıyla başlayan yolculuğun daha ilk adımında  sadrazama gönderdiği “Millet topluca hakimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef ittihat etmiştir” raporuyla; milletin dış düşmanlara karşı birleşmesini ve egemenliği ni vurguluyordu.(1) Eskişehir’de; “bugünkü gücümüzün kaynağı, milletin ruhuna vicdanına, eğilimlerine dayanmamızdır… İzlenmesi akla uygun siyaset, milletin doğal yeteneklerine ve ihtiyaçlarına uyumlu olandır… Milletler, kendi vicdanlarının eğilimini yerine getirmek ve uygulamak isterlerse, egemenliği elinde tutmak zorundadırlar… Egemenlik artık kayıtsız şartsız milletindir ve milletin kalacaktır. Yönetim biçimi, halkın kendisini bilfiil yönetmesi esasına dayanacaktır” sözleriyle çıktığı yurt gezilerinde, yönetim biçimi sorununu, cumhuriyet sözcüğünü kullanmadan ancak onu anlatarak dile getirdi. Herkesin anlayacağı dilden konuşuyor, halk egemenliğine dayanan yönetim biçimi konusunda; tarihsel, toplumsal ve  açıklamalarla halkı aydınlatıyordu.

İLK KARŞITLAR

Atatürk’ün uzun yıllar kafasında geliştirdiği Cumhuriyet yalnız İstanbul’daki saltanat yanlılarınca değil TBMM içindeki kimi vekillerce hatta en yakın silah arkadaşlarınca sakıncalı bir rejim olarak algılanıyordu. En çok da, Kars ve Ardahan’ı yeniden anavatana kazandırdığı için “Doğu Fatihi diye anılan Kazım Karabekir’in, Atatürk’ü cumhuriyete gitmekle suçlaması dikkat çekiyordu.

Bu sırada Gazi Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelen Fransız Neu Freie Presse gazetesi yazarına, 1921 Anayasası’nın cumhuriyet rejimini öngördüğünü belirten açıklamalar yapması Türk basınını ikiye böldü. İstanbul gazetelerinin birçoğu özellikle Tanin gazetesi cumhuriyete karşıydı. Ankara’da Hakimiyet-i Milliye ve Yunus Nadi’nin çıkardığı Yenigün gazetesi cumhuriyet ilkelerini savunuyor ve vatanın ancak bu rejimle ilerleyebileceğini belirtiyordu.(2)

***

29 Ekim 1923 tarihi ise bir dönüm noktasıdır. Tüm kışkırtmalara, nefret söylemlerine ve talihsiz karşıtlıklara rağmen Cumhuriyet,  Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı duruşu sayesinde ilan edildi ve her şehirde 101 top atışı ile kutlandı. Çünkü cumhuriyetin ilan edilmesi hem çağın gereği, hem de milletleşirken devletleşen, aynı anda hem devrim yapıp hem devlet kuran Türk halkının bilinçli eyleminin doğal bir sonucuydu. Bu sonuç, “ardından doğacak olan sayısız devrimleri tutuşturan bir kıvılcım olacaktır.” İlan edildiği günden günümüze kadar geçen süreçte, ilerici ile gericinin, yurtsever ile bölücünün, bağımsızlık ile emperyalizm yanlılarının farkını en yalın şekilde gösteren ayna görevini görecektir.

Çünkü Cumhuriyet laiktir.

Siyaset, eğitim, hukuk vb. alanlarda dinsel kurallara değil, aklın ve bilimin öngördüğü kanunlarla şekillenir. Sağlığı, eğitimi tarikatlere peşkeş çekenler, Türk çocuklarını sapkın şeylere emanet eden yönetimler cumhuriyete alerji duyarlar.

Çünkü Cumhuriyet Türk ulusudur. Ümmetten “ulus” yaratmıştır.

Üniter devlet anlayışı ile ulusal vatandaşlığı savunur. “ Bu sistem, toplulukların değil, bireysel temelde yurttaşların eşitliği üzerinde yükselir.”(3) Düşünsel kaynakları ulusal devlet deneyimidir. Ümmetçilerin ve “Türk ulusu” fikrini her fırsatta tartışmaya açan etnik terör yanlılarının böyle bir cumhuriyete tahammülleri yoktur.

Çünkü Cumhuriyetin karakteri tam bağımsızlıktır.

 Her türlü manda ve himayeyi reddeder. Milli bir projedir.Kaynağını ve desteğini Batı emperyalizmden almamıştır. Yayılmacı ve maceracı değildir. Savaş meydanlarında kurulmasına rağmen barışçıldır. Anavatan ve mavi vatanda görevini icra eden Mustafa Kemal’in ordusu böyle bir anlayışın eseridir.

Tüm bu kazanımların karşıtı ise Suriyedir, Iraktır, Afganistandır.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin evlatları böyle bir kadere asla maruz kalmayacaklardır.

O yüzden Cumhuriyet devrimi sonsuza dek yaşayacaktır.

28/10/2020

Ilgaz GALİP

KAYNAKÇA

1) Sinan Meydan/Nutuğun Deşifresi

2) Alev Çoşkun/ Tarihi Unutmamak

3/Birgül Ayman Güler/ Akıl Tutulması

Üçüncü Yol 1919

Yorum Ekle

Bir Cevap Yazın

Follow us

Don't be shy, get in touch. We love meeting interesting people and making new friends.

Most popular

Most discussed