“Övün, ey Çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir düğün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,
Başına yüz milletin üşüştüğü yersin!
(…)
Bir destana benziyor senin bugünkü halin,
Okurken duyuyorum sesini ihtilalin.
Övün, ey Çanakkale ki, Sen Mustafa Kemal’in
Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin!”
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
***
Bugün, Türk tarihinin en önemli mihenk taşlarından Çanakkale (Deniz) Zaferi’nin yıl dönümü. Kutlu olsun!
Devrimleri ve büyük zaferleri, değerli ve büyük kılan, içerikleri ve sağladıkları kazanımlardır. Toplumlarda ve tarihte yaptıkları etkidir.
Devrimler ve zaferler, içeriklerinden soyutlanıp slogana indirgendiği ölçüde, hak ettikleri anlam ve algılanıştan uzaklaşırlar. Bu uzaklaşma, devrim ve zaferlere olan bağlılığı da zayıflatır. “Anma” etkinlikleri “anlama” yetisini kaybeder.
Bu yüzden “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir.”
HAKSIZLIK VE SALDIRI
Yukarıda bahsettiğimiz kapsamda, en fazla haksızlığa maruz kalan zaferlerimizin başında gelir Çanakkale Zaferi. Maalesef, çok satılan ama az okunan kitap durumundadır. Bu haksızlığın üzerine bir de Cumhuriyet düşmanı alternatif tarih yazıcılarının saldırısına da uğramaktadır.
BİR “BÜTÜN” ZAFER
Çanakkale, “Deniz” ve “Kara” zaferleri bütünüdür. Sembolik olarak seçilen 18 Mart 1915, deniz zaferinin, 9 Ocak 1916 ise kara zaferinin tescillendiği(son düşman askerinin Seddülbahir’den ayrıldığı gün) tarihtir. Zafer içindeki bu iki zaferin de çok yönlü etkileri ve kazanımları olmuştur.
DENİZ ZAFERİ
İngilizlerin ilk planı, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul’u işgal etmekti. İngiliz Bahriye Nazırı Churchill, bu stratejinin başarılı olacağından emindi. “Yenilmez Armada” donanmanın karşı konulmaz gücü ile hem boğazların hem de İstanbul’un denetimi sağlanacaktı. Bu plan 13 Ocak 1915’te İngiltere Savaş Konseyi tarafından onaylandı. (Bunun dışında, savaş ilan etmeksizin ilk olarak 3 Kasım 1914’te Boğazın giriş istihkâmları ve Seddülbahir Kalesi bombalanmış, o gün 85 er ve 5 subayımız şehit olmuştu.)
Emperyalist donanma gücü, hafife alınacak türden değildi:
“14 savaş gemisi, 5 kruvazör, 16 muhrip, 1 uçak gemisi, 5 denizaltı ile 21 mayın tarama gemisinden oluşan İngiliz filosu ve 4 savaş gemisi, 6 muhrip, 1 uçak gemisi ile 2 denizaltıdan oluşan Fransız filosu.”
Onaylanan planın hazırlayıcısı da olan, İngiltere’nin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Carden, ilk planlı saldırı gününü belirledi: 19 Şubat 1915. Saldırı başladı ama başarılı olamadı. Bu başarısızlık Amiral Carden’i koltuğundan etti ve görevden ayrılmak zorunda kaldı. 16 Mart’ta ayrılan Carden’in yerine 17 Mart’ta İngiliz Amiral de Robeck getirildi. Yeni saldırı tarihi 18 Mart olarak belirlendi. İngilizler bu kez de eminlerdi ama hesaba katmadıkları bir şey vardı: Nusret Mayın Gemisi’nde sembolleşen; Müstahkem Mevki Komutanı Tuğgeneral Cevat (Çobanlı) Paşa ve Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı Yarbay Selahaddin (Adil) ve 18 Mart günü hiç susturulamayan Dardanos Tabyası ve Dardanos Tabyası’nın şehit komutanları Hasan Hulusi ile Mehmet Mevsuf Beyler önderliğindeki, içinde Seyit Onbaşı gibi yiğitlerin bulunduğu Türk askerleri…
İşte bu büyük fedakarlıkla namluya sürülen toplar ve Nusret’in döşediği mayınlar, emperyalist güçlere ağır zarar verdi. Çanakkale denizden geçilemedi.
ETKİLERİ
Çanakkale’nin denizden geçilememesi ve İngiliz ve Fransız donanmasının büyük kayıp yaşaması, öncelikle “Yenilmez Armada” olarak ün yapan İngiliz donanmasının “yenilebilir” olduğu ortaya çıktı. Bu zafer, Türk tarafına büyük moral oldu, inancını artırdı.
İngilizlerin boğazdan geçememesi, Çarlık Rusya’sına yardım gitmesini engelledi ve bu durum hem Çarlık Rusyası’nın yıkımını hem de Sovyet Rusya’nın kurulma sürecini hızlandırdı. Sovyet Rusya, Çarlık Rusyası’ndan daha farklı olarak, Türkiye ile emperyalizme karşı ortak bir cephe kurulmasından yana tavır aldı. Bu işbirliği Milli Mücadele’ye önemli katkı sağladı. Doğu’daki cephenin kapanmasıyla Batı’ya daha fazla odaklanılabildi.
Emperyalistler “Mehmetçik” gerçeği ile tanıştı.
Bu yenilgi üzerine geri çekilmek zorunda kalan emperyalistler plan değişikliğine gitti. Denizden geçemedikleri Çanakkale’yi önce kuşatıp işgal edecek, sonra da boğazdan geçeceklerdi. Bu kapsamda öncelikli hedefi İstanbul yerine doğrudan Çanakkale Boğazı yaparak… Bu planda da hesaba katmadıkları birisi vardı: Yarbay Mustafa Kemal…
KARA ZAFERİ VE ETKİLERİ
İki başlı ve iki ayrı kuvvet gibi konumlanıyordu emperyalistler.
Kara Kuvvetlerinin başında General Hamilton, Deniz Kuvvetlerinin başında ise Amiral de Robeck vardı. Önce Gelibolu Yarımadası işgal edilecek, işgal sonrası da boğazdan geçilerek İstanbul’a ulaşılacaktı. Emperyalistlerin öncelikle işgal etmeyi düşündükleri yeri savunmakla görevli olan komutan ise, 5. Türk Ordusu, Ordu Komutanı Alman Mareşali Liman von Sanders’ti. 5. Ordu’nun 3 .ve 15. olmak üzere iki kolordusu vardı. Bir de bu kolordulara değil de doğrudan 5. Ordu’ya bağlı destek tümeni 19. Tümen (3 alaydan oluşan tümende, kahramanlıklarıyla meşhur 57. Alay da vardı); başında 34 yaşındaki Yarbay Mustafa Kemal’in bulunduğu…
Çıkarmayı Saros Körfezine bekleyen Liman Paşa, kıyıları zayıf bırakıp esas gücü iç tarafa yoğunlaştırdı. Mustafa Kemal ve genel olarak Türk subaylar, bu strateji ve öngörüye karşı çıkmış, düşmanın karaya ayak basıp köprübaşı mevziler tutmadan imha edilmesini savunmuşlardı. 18 Mart’tan sadece 38 gün sonra, 25 Nisan’da Çanakkale kıyıları top sesleriyle inledi. Saldırılar, Liman Paşa’nın beklentisinin aksine, Mustafa Kemal’in öngördüğü biçimde Seddülbahir ve Arıburnu’ndan başladı.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, Liman Paşa’dan habersiz sorumluluk alarak birkaç tabur asker ile beraber 27. Alay’a destek olması için sahile gitmesi emrini verip, hakim mevkilerin ele geçirilmemesinin daha doğru olacağını anlayıp Bigalı Köyü’nden Conkbayırı’na yürüdü. Emrine ise 57. Alay’ı aldı ve birliklerini kıyılara kaydırdı. Bu hamle, düşmanın kıyılara tutunmasını engelledi. İki taraf da ağır kayıplar verdi. Çok kısıtlı bir alanı işgal edebilen düşman, alanını genişletmek için tekrar saldırıya(28 Nisan-6 Haziran) geçse de Türk direnişini aşamadı. Emperyalistlerin vazgeçmeye niyeti yoktu. İki tarafın da daha çok yaralarını sardığı ve siper savaşı şeklinde devam eden durgun dönemden sonra, Ağustos ayında “Anafartalar Savaşı” başladı…
“AZ BİLE GELİR”
Düşmanın hedefi Conkbayırı ve Kocaçimeni’yi almaktı. Saldırının en yoğun olduğu günlerde ise Yarbay Mustafa Kemal, tarihi hamlelerinden birisini yapar.
9. Tümen Komutanının yaralandığı, 16. Kolordu Komutanı’nın da cepheye gelip düzenleme yapamadığı yerde “Yarbay Fahrettin Bey (Altay Paşa) derhal Esat Paşa’yı arayarak Conkbayırı bölgesine kudretli bir komutanın atanması gerektiğini, bu kişinin de Mustafa Kemal olduğunu” ifade eder.
O aşamada, önce Esat Paşa’dan Liman Paşa’yı ikaz etmesini isteyen Mustafa Kemal, sonrasında bizzat Sanders Paşa’yla konuşur. Vaziyeti nasıl gördüğünü soran Komutanına, vaziyeti nasıl gördüğünü zamanında anlattığını, bütün kuvveti kendisine vermesinden başka bir önlem kalmadığını belirtir. Liman Paşa’nın “çok gelmesin” biçimindeki yarı şaşkın-yarı alaycı sorusuna verdiği yanıt, kendine güvenin cümleleşmiş halidir: “Az bile gelir!”
8 Ağustos gecesi Anafartalar Grup Komutanı olan Mustafa Kemal, 9 Ağustos’un sabahında saldırı emri verir. Bizzat ordusunun başındadır ve düşmanı bozguna uğratır. Conkbayırı’nı kurtarır. Atatürk göğsündeki saate isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanır, karşıda ise General Boldwin ve Kurmay Komutanı ölür. Fahrettin Altay’ın tabiriyle Mustafa Kemal 10 Ağustos’ta yalnız İstanbul’un değil, bütün ülkenin işgalini önlemiştir.
Kanlı çarpışmalar sonunda, 7 Kasım 1915’te İngiliz Savaş Kabinesi Çanakkale’yi boşaltma kararı alır. Yenilgiyi kabullenir. Atatürk’ün bizzat cephede yönettiği ve Çanakkale’de kazandığı savaşlarla ilgili İngiliz General Aspinall Oglander şu değerlendirmeyi yapar:
“Bir Tümen Komutanı’nın üç ayrı yerde tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek nadirdir.”
SONUÇ: ZAFER İÇİNDE ZAFER
Kara zaferleri, deniz zaferlerinin kazanımlarının diri kalmasını sağlamıştır. Çanakkale’de yazılan destan, Cumhuriyet’in önsözüdür. “Türkiye halkı”nın küllerinden doğarak uluslaşmaya, Türk ulusu/milleti olmaya başladığı yerdir. Çanakkale, Mustafa Kemal’in “Anafartalar Kahramanı” olarak tarih sahnesine çıktığı yerdir.
Mustafa Kemal, Çanakkale’deki büyük başarısı ve kazandığı haklı saygınlığı; Milli Mücadele’ye büyük katkı sağlamıştır. Mustafa Kemal ve onun arkasındaki Türk milleti, Çanakkale’de canıyla, kanıyla, gözyaşıyla ektiğini Milli Mücadele’yle biçmiştir. Kutsal hasat Cumhuriyet’tir. Çanakkale Zaferi, bu özelliklerinden ötürü “zafer içinde zafer”dir.
Çanakkale Zaferi ve Atatürk, Türk milletinin en büyük ortak paydalarından başlıcalarıdır. Çanakkale Zaferi ve Atatürk, tarihin altın sayfalarında ve Türk ulusunun gönlünde; et ve tırnak, cephede birbirine geçmiş mermiler gibidir. Onları ayırmaya emperyalistlerin de, emperyalizm uşaklarının da gücü yetmez. Çünkü bu topraklarda Mustafa Kemal hiç yenilmedi, yenilmez!
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
18 MART 2021
Yorum Ekle